Ellie'nin ağzından...
Aslında yanlız başına gezmek çok sıkıcıydı. Yani yapıcak hiç bir şey yoktu. Ayrıca dışarısı da aynı bizim şehre benziyordu. Hmm garip... Biraz daha gezindikten sonra viraneye benzeyen yerden ayrıldım. Ya burası bir yere gerçekten çok benziyor ama nereye?? Etraf tamamen karanlıktı. Ve benim yüzde ellim bile gölge değildi. Çok ilginç bir histi. Gölge olan kısımlarını hissetmiyorsun ve bu gerçekten iğrençti. Biraz daha bakındıktan sonra o viraneye (virane ne yav?!) geri gittim. Galiba akşam olmuştu. Mecburen bir iş bulmalıydım. Çünkü para kazanıp ev kiralamazsam sokakta kalırdım. Yani kaldığım oda yeni gelenler içindi ve bir iş bulup uyum sağlamam içindi. Sadece birkaç hafta kalabilirdim. Ama şu an hiç iş bulacak halde değilim.(hikâye yakın geçmiş zamanda geçiyor o yüzden bazen geçmiş zamanda olduğunu belirtmiyorum). Burada daha ne kadar kalmak istiyeyim mi zaten? Yeni bir ev bulana kadar. Fred'i aramaya başladım. Aşağıda yoktu. Birden sekreter gibi birini gördüm ve ona sormaya karar verdim.
-Pardon hanfendi acaba rehber nerede?
-Fred'i mi kast ediyorsunuz?
-Evet.
-Yapıcak işleri çok ama yarın boş.
-Çok teşekkür ederim.
Kadının hayattan bezmiş bir hali vardı. 'Neyse' o zaman boş boş takılma time!!! Fred'in asıl benle ilgilenmesi gerekiyordu. Sıkıntından (Allah bu İngilizce klavyeyi...)
patlamak üzereydim. Sadece ellerimin dirseklerime ve ayaklarımın dizlerime kadar olan kısmı gölge olmuştu. Acaba Helen'e ne olmuştu. Umarım ölmemiştir. Biz onunla okul arkadaşıydık. Gittiğim her yerde ilişkileri mahvediyordum. Arkadaşlıklar dahil. Ben ona yüksek volt'ta elektrik çarptığımda kesin ölmüş olmalıydı. Umarım ölmemiştir tabii.......İlahi bakış açısı...
- Aslında aç değilim..
-Bende sana yalan söyledim.
-Ne?! Hangi konuda?!
-Mezarlıklardan korkuyorum.
-Yani evde boş boş mu oturdun?
-Hayır.
-Ee?
-Boşver.
-Hadi anlat.
-Önce eve gidelim.
Dex'in evine birlikte yürüdüler. Fakat Dex anahtarını unuttuğunu fark edince camdan girdi. Ve Karl'ın da girmesi için kapıyı açtı.
-Eee? Anlatsana!
-Tamam. O günden başlıyorum.
-Hangi gün?
-Son görüşmemiz.
Karl kafasını eğdi. Aklına olanlar gelince biraz üzülmüştü.
-Devam et.
-Eve geldiğimde ailem yanarak öldürülmüştü. Ve birisi beni bayılttı, bir yere gelmiştik. Bir laboratuvara...
Dex birkaç saniye durdu. Karl şimdi dikkatle dinliyordu. Dex bunu fark edince devam etti:
-Benim üzerimde deneyler yaptılar. Tırnaklarını uzatan bir şey verdiler ve oradan kaçtım.
-Bu kadar mı?
-Hayır. O pis adam beni yine yakaladı. En sonunda dişleri,uçma yeteneğini,kırmızı gözleri verdiler. Bende uzun tırnakları geri aldım. Yani kendime iğnesini yaptım ve birkaç silah yardımıyla kaçtım.
-Vay canına çok ilginç.
Bu lafları heyecanla söylemişti. Ama sonra sesi biraz boğuk çıktı.
-Orada... Canını yaktılar mı?
-Hayır...
İkiside pişmandılar. Karl ona karşı çok kötü davrandığı için, Dex ise Karl'ın ailesini öldürdüğü için...(çok korkunç oldu be O.O)
-Eee Karl sen ne yaptın?
-Ben...*kafasını yere eğer* hafızamı sildirdim...
-Hmm. İyi bir unutma yöntemi.
-Özür dilerim.
-Neden??
-Seni unuttuğum için.
-Aslında benim özür dilemem gerekiyor.
-Dex?
-Evet?
-Sen bana o zaman platoniktin derken neyi kast ettin?
-Platonik olduğunu.
-Ama-
Karl'ın konuşması Dex'in boğaz temizleme sesiyle bölündü.
-Haha e hayat bir suikastçi için iyi mi geçiyor?
-İnsan öldüremiyorum. Başkalarına yaptırıyorum.
-İşte bunun için özür diliyorum.
Dex ayağa kalktı.
-Nereye?
-Beni bir gün kadar bekler misin?
-Peki.
Dex evden çıktı ve Karl onu izlemeye başladı tabii ki de evde beklemezdi. Bir süre sonra Dex kahverengi saçlı bir adama el salladı ve adam onu ellerinden suçlu gibi tutup siyah bir arabaya bindirdi. Karl arabanın arkasına tutundu...Jeremy'nin ağzından...
Aynaya baktım. Bu aptal surattan nefret ediyorum. Mutfağa gidip çok keskin olmayan bir bıçak aldım. Eski alışkanlıklara geri dönüş. Seslice kıkırdayıp banyoya gittim. "Hadi bakalım". Kolumu sıyırdım ve bıçağı üstünde gezdirdim. " Hmmm..." bir dakika sonra bıçağın derimi kesmesini izliyordum. Kanlar fayansa akarken duyduğun kanın kokusu beni çok etkiliyordu. Yaralar bir hafta boyunca geçmeyecek olsa da pantolonumu çıkardım. Kendimi banyoya kilitledim küvetin içine oturdum. Dudaklarımı zevkle dişledim. Bu his nefes kesiciydi. Bacaklarıma daha derin kesikler attım. Üstümü de çıkarıp bir yere fırlattım ve diğer Kolumu da kestim. Sonrada göğüs kafesimin altına iki çizik attım. Sakin olmalıydım çünkü olmazsam kesinlikle her yerimi kanatırdım. Kanlı yerleri yıkadım. Paspasladım. Sonrada vücudumdaki kanları peçeteyle sildim. Bu zevki asla suya girip mahvedemezdim. Banyodan çıktım ve bir şeyler yemek için buzdolabına bakmaya gittim...Ben'in ağzından...
-Ahh!
-Abi beni özledin mi???
-Hayır!!!
-Ama ben seni özledim. Rusça konuştuğumuz için büyük ihtimalle kimse anlamamıştı. Trinity sinirle bakıyordu.
-Ben bu kız kim?!
-Kız kardeşim umarım sevgilim falan zannetmedin!
-Ahah *salakça sırıtır* tabii ki de hayır. Eheh...
-Sevindim. Alina'yı üstümden ittim ve ayağa kalktım.
-Abi nasılsın?
-İyiyim canım sen *sinirli*?
-Bende iyiyim. Bu arada bi süre sizde kalıcam.
-Ne?!
-Evet.
-Sen nasıl bu kadar şımarık oldun anlamıyorum!
-Aynen ben de anlamadım sen nasıl bu kadar abazasın!
-Abaza mı?!
-Evvvet!
-Abartma!
-Neyse ben çok yorgunum nerede yatıcam?
Son cümleyi Rusça söylememişti ama diğerleri konudan kopuktular.
-Ben, burada mı kalacak?
Ona maalesef bakışı attım ve Trinity ona bir oda göstermeye gitti...Yazarımız is back! Eee nasıldı? Evet bazı gerçekleri ortaya koydum. Demin bölümü okudumda sadece iki şey gerçekliğe kavuşmuş. Neyse uzun suredir yazmıyorum ama biraz kısa oldu. Telafi edicem. (Yakın zamanda)
Hadi sarınıldınızzz :3h