Smut warning⚠️
Petrichor: yağmur sonrası toprak kokusu
Winter soldier yüzünden hem babasını, hem bacaklarını kaybeden Hera, vicdanından kurtulamayan Bucky Barnes'tan yalnızca onu rahat bırakmasını istiyordu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"You weren't there, when i needed it."
Özlemiştim. Önceden sevdiğiniz birisini kaybettiğinizde günleriniz onu düşünmekle geçerdi ve ben annemi diriyken gömmüştüm. Ben sadece babamı değil, annemi de kaybetmiştim ve bana sevgi dolu bakan o gözleri, en az babamın kolları kadar özlüyordum.
Oysa şimdilerde o gözler sevgiden çok uzak, boş bakıyordu. Karşısında tanımadığı birisi varmışçasına...
Ben annemin beni kızı olarak görmesini de özlemiştim. Ama kızgındım ona.
Aynı konuda kendimden nefret etmeme rağmen, beni unuttuğu için ona kızgındım.
Gelmesindi. Beni görmeyecekse bu gözler, yakınımda dolaşmasındı. Bana yönelik kızım kelimesi çıkmayacaksa ağzından, sonsuza kadar sussundu.
Yaklaştı bana, adımları son derece sakin ve yavaştı. Gözlerindeki aynı boş ifadeyle eğilip, kollarını sanki ölü bir bedene sarılıyormuşçasına etrafıma dolanırken bir kez daha öldüm ben.
Ellerim iki yanımda asılı kalırken dolan gözlerim amcamı buldu. Onu neden getirdiğini sorgularcasına bakıyordum ve o bunu anlamıştı.
"Çok kalmayacağım zaten, bırak biraz da ben hasret gidereyim." diyip annemi benden kibar bir şekilde uzaklaştırdıktan sonra bir baba şefkatiyle bana sarıldığında rahat bir nefes almıştım.
"Neden onu da getirdin?" diye fısıldadığımda boğazını temizledi ve benden uzaklaştı.
Sanki az önce sorduğum soruyu hiç duymamış gibi yüzünde beliren kocaman gülümsemesiyle, "Hayata dönmeyi hedeflemen beni o kadar mutlu etti ki." dediğinde iç çektim.
"Ölenle ölünmüyormuş."
"Eleanore." Amcamın uyarı dolan sesi gerektiği yere ulaştığında aynı boş ifadesi devam ederken dudakları düz bir çizgi hâlini almıştı.
Susmuştu ama susmadan önce iki kelimesiyle yüzlerce laf etmiş gibiydi.
Karen ortamı yumuşatmak adına, "Sizin için çeşit çeşit tatlı hazırladım, siz salona geçin." deyip gittiğinde amcam tekrar gülümseyerek bana dönmüştü.
"Hadi gidelim. Fazla vaktim yok, dolu dolu geçirmek istiyorum." derken aynı zamanda arkama geçip sandalyemi itmeye başlamıştı.
Benimle vakit geçirmek istediği hâlde etrafında asla rahat olamayacağım belki de tek kişiyi beraberinde getirmişti.
Onlar önden giderken ise yavaşlamış ve kulağıma eğilerek, "Ayrıca benim yapamadığımı sana yaptıran o kişiyi görmek istiyorum." dediğinde yutkundum.
"Sandığın gibi bir şey değil," dedim sakin bir ses tonuyla. "Arkadaşım sadece." Bunu söylerken susuz kalmışçasına ağzım kurumuştu, yurkunamamıştım. İhanet ediyor gibi hissediyordum.
Yanlış mı yapmıştım? Kesinlikle yanlış yapmıştım. Kardeşinin katiliyle tanışmasını sağlayacak kadar iğrenç birisi olmak istemezdim.
"Karen'dan çok şey duydum," dediğinde sabır dilercesine burun kemerimi sıkıp gözlerimi yumdum. "Ve duyduklarım arasında arkadaş olduğunuza dair hiçbir şey yok."
"O ne bilir ki?" diye çıkıştım hemen.
"O kadar çok şey biliyorum ki..."
Duyduğum sesle omzumun üzerinden arkama baktığımda elinde tuttuğu tatlı tabakları eşliğinde sırıtan Karen'ı gördüm. İki günde evrenin sırrını çözmüş gibi bakıyordu.
"Hiçbir şey bildiğin yok." dedim tersçe.
"Bir hanımefendiye yakışıyor mu bu ses tonu?" diye soran amcamla, gözlerimi devirdim.
"En son sakince hanımefendilikten çıkacağım ve siz pişman olacaksınız." dediğimde ikisi de kahkaha atmıştı.
Neden burada ciddiye alınmıyordum?
Amcam tekli koltuğa oturup sandalyemi de tam yanına çektiği an aklıma James geldi. O da hep kendine göre oturduğum yeri ayarlardı. Tıpkı yaklaşık on dakika öncesinde yaptığı gibi...
Ben, "Öyle birisi yok." derken o, onu görmek istercesine etrafına bakındığı sırada Damon da tam karşımıza oturmuş ve Valerie'nin neşeli sesi duyulmuştu.
"Burada."
Ona doğru döndüğümde somurtan James'in kolunu sımsıkı tutmuştu kaçmasını engellemek istercesine.
James ise Val'ı duyunca birden ona dönüp anlamazca baktı sonra bakışları beni bulurken eliyle kendisini gösterdi. "Seninki diye bahsettikleri kişi ben miyim?"
Sesi neden şaşkınlığın yanı sıra keyifli çıkmıştı?
"Hayır." diye hızlıca konuştuğumda ise kaşları usulca çatılmıştı, böyle söylememden rahatsız olmuş gibi.
"Öyleyse kim?" Başıyla, konuya fransız kalan Damon'ı gösterip, "Ondan mı bahsediyordu?" diye sorduğunda ben iç çekerken Karen ve Valerie kahkaha atmıştı.
Damon ise gözlerini devirdikten sonra, "Sakın gerginliğini beni kullanarak bastırmaya çalışma." dediğinde ona kilitlenmişti. Harika, bu ikisi kavga etmeden geceyi tamamlayamayacaktık anlaşılan. Zaten pek de iyi geçen bir gece sayılmazdı...
"Gergin olduğumu da nereden çıkardın?"
Gözlerinde imayla bana sırıtan amcam birkaç saniye sonra onlara dönüp, "Çocuklar, neden birbirinize karşı bu kadar öfke dolusunuz? Asıl konu ne?" diye sorunca annem burnundan güler gibi bir ses çıkarmıştı.
"Birisi aralarını bozmuş olabilir."
Bana gönderme yaptığını anlamamak için aptal olmak gerekirdi ve ben de aptal dışında her şey olabilirdim.
Ben derin bir nefes alırken amcam yine uyarırcasına onun ismini söylediğinde elimi kaldırıp durdurdum. "Bırak, konuşsun. Bu zamana kadar çok bile sustu zaten."
Kaşları havalanırken, geldiğinden beri en az bana bakan gözleri birden bana dönmüştü. "Sen de bunca zaman sonra ilk kez konuşuyorsun."
James'e kısa bir bakış atıp tekrar bana döndüğünde yutkundum. "Bazı şeyler unutmanı sağlamış olabilir ama bilmeni isterim ki, gerçekler hiçbir zaman değişmez."
"Ama düşünceler değişir." dedim sakince. "Değil mi? Tamam, önceden de suçlu olduğumu düşünmene rağmen bunu dile getirmiyordun ama şimdi..."
Büyük bir iç çektikten sonra sandalyemi hareket ettirdim. Gitmeden tam önünde durdum ve tıpkı onunkisi gibi soğuk bakan gözlerimle, gözlerinin içine baktım. "Orada neler yaşadığım hakkında en ufak bir fikrin yok, yine de konuşmayı tercih ediyorsun."
Ben babamın vicdan azabını çekiyordum, o da öldürdüğü kızının vicdan azabını çekmeliydi.
Amcamın kısık sesli çağrısını duymazdan gelip salondan ayrılırken birden birisi sandalyemi itmeye başlamıştı. Dönüp bakma gereği duymadım çünkü yağmur sonrası toprak kokusu her şeyi açıklıyordu.
"Odama gitmek istemiyorum." dedim kısık bir ses tonuyla.
"Bahçeye çıkmak ister misin?" diye sorduğunda hafifçe gülümsedim. "Akşamları dışarısı daha sakin oluyor."
"Olur." dediğimde, bunu bekliyormuş gibi anında yönünü değiştirip bahçe kapısına yönelmişti.
Anne gavat çıktı yapcak bişe yok...
Bölüm nasıldı?
Artık yeteneğimi kaybediyo gibi hissediyorum çünkü :(