Birkaç Hafta Sonra:
Bugün bana söz verdiği bir ay doluyordu. Gideceği düşüncesi kalbime kramp girmişçesine ağrıya sebep olurken bastırmaya çalışıyor, görmezden geliyordum. Ama ne kadar kandırabilirdim ki kendimi? Farkındaydım bazı şeylerin içten içe...
Ellerim tuşlarda gezinirken mırıldanmaya başladım zihnimde yankılanan şarkıyı.
"Soğuk kemikler... Evet, bu benim aşkım. O saklanır uzaklarda, bir hayalet gibi."
Parmaklarım narince tuşların üzerinde geziniyor, dudaklarım aralarından çıkan ritmik kelimelere odaklıydı ama aklım, ihtimallere...
Eğer teslim olursam olacaklara ve bugün ona gitme demezsem hissedeceklerime...
"O biliyor mu aynı şekilde kanadığımızı? Ağlamak istemiyorum ama bu şekilde kırılıyorum..."
Eksik kalan keman ritimleri zihnimden parmaklarımla hayat verdiğim müziğe eşlik ederken gözlerimi yavaşça yumdum.
"Soğuk çarşaflar... Aşkım nerede? Yüksekte, gecenin karanlığında arıyorum."
Babamın yokluğu hissettiklerimle vicdan azabımı daha çok körüklerken o hisleri bastırmak istercesine hırçınlaştı tuşlar üzerindeki yumuşak dokunuşlarım. Ses ne kadar çok yüksek çıkarsa, o kadar bastırabilirdim sanki...
"O biliyor mu aynı şekilde kanadığımızı? Ağlamak istemiyorum ama bu şekilde kırılıyorum. Uzaklara mı kaçtı, bilmiyorum. Eğer uzaklara kaçtıysa eve dönsün."
Kapının hafifçe açıldığını duyduğum zaman bile durmadım. Kim olduğunu biliyordum. Piano çalarken kimse rahatsız etmezdi beni, ondan başka.
Pianoya yaslanıp kollarını önünde kavuşturarak beni izlediğinde bakışlarım ona döndü, şarkıya devam ettim.
"Bir korku var, kanımda. O, çok yükseklerde bulutlara taşındı."
Gözlerindeki yumuşak ifadeyle parmak hareketlerimi izlerken bakışları bana dönmüştü. Yüzündeki belli belirsiz gülümseme bile içimi ısıtmaya yetiyordu ama bu ters etki yaratıp daha çok kendi içime sinmemi sağlıyordu.
"Eğer kanadıysan, aynı şekilde kanarım. Eğer korkuyorsan, ben yoldayım."
Gözlerim tekrar yumuşayan dokunuşlarımın altında titreşen tuşlara döndü. Birazdan söyleyeceklerimi üzerine almasını ve ben gitme demeden kalmasını umdum.
"Uzaklara mı kaçtın, bilmem gerekmiyor. Eğer uzaklara kaçtıysan, evine dön."
Piano üzerinde son dokunuşlarım gittikçe daha kısık bir sesle titreşirken, sonunda geriye yaslandım ve bakışlarımı önümden ayırmadım.
"Güzel şarkı..."
"Öyle." dedim, her an ne zaman gideceğini bildiğim için tetikteydim ve bu yüzden her zamankinden daha da uzak davranıyordum.
Hafifçe iç çekişini duyduğumda gözlerim onu buldu. Ruhumu görmek istercesine her zerremi inceliyordu. "Son günümüz." Gözleri bir anlığına yerle buluşmuş ve ardından tekrar bana dönmüştü. "Gece on iki'de."
"Gece on iki'de." diye tekrarladığımda bir an dudağının kenarı kıvrıldı buruk bir şekilde. Sonra alayla güldü ama o an hissettiği şeyin alay dışında her şey olabileceğinin farkındaydım.
"Kal demeni her şeyden çok isterim."
Bir anlık dürtüyle, "Gidemezsin zaten." dediğimde oldukça şaşırmış görünüyordu.
"Bu senin, kal deme şeklin mi?"
Başımı iki yana salladım ve bakışlarım ellerimi buldu. "Yeniden yürüyebilmeme az kaldı, gidersen yarım kalacak."
Göz ucuyla ona baktığımda sinsi parıltılar bulunan gözlerini kısarak bana bakıyordu. Her zaman yaptığı gibi bunu da eşeleyeğini anlamıştım o anda.
"Çok sevgili Damon'ın götüremez mi?"
"Diğerleriyle gitmem."
"Niye?"
"Çünkü," dedim hızlıca bir sebep aramaya çalışarak. "İlgiyi sevmem ve onlar beni buna fazlasıyla maruz bırakıyorlar. Ama sen öyle misin?" diyerek gülmüştüm. "Beni sinir etmek dışında bir şey yaptığın yok. Bunaltıcı ilgiden nefret ederim."
Tamamen yalandı bu arada... Diğerleri öyle olsa bile Damon da beni simir etmek dışında bir şey yapmazdı, sadece kal demeden kal demenin yollarını arıyordum.
"Emin misin?" diye alayla sorduğunda bıkkınlıkla nefes verdim.
"Kalmayı çok istemiyor muydun? Sebep veriyorum işte, kal!"
Az önce teknik olarak kal demiştim, değil mi? Oyuna gelmiş gibi hissediyorum...
"Tekrar bacaklarımı kullanabilmeyi başardıktan sonra gidersin."
Kafasını iki yana sallayınca kaşlarım çatıldı. Nasıl yani, kalmayacak mıydı? Bipolar hastası olma ihtimali yüzde kaçtı acaba...
"Artık anlaşma falan yok." dediğinde yutkundum. Gerçekten gidecek miydi? "Bacaklarını geri kazandıktan sonra gidip gitmeme tercihi bana kalıyor, yeni bir anlaşmaya yokum. İstersem giderim, istersem gitmem."
"Tamam," dedim gülümsememeye çalışarak. Gitmeye niyetinin olmayışı beni rahatlatmıştı... Hem gitmesi çok gerekli olursa polis çağırırdım zaten.
"Bu arada aklında bulunsun, o adamı kovman için hâlâ fırsat kolluyorum."
"Başlamayalım yine." dedim neredeyse öfleyecek şekilde nefes verirken. Damon'ı kovmayı kesinlikle düşünmüyordum.
Omuz silkti umursamazca. "Sen bilirsin." Böyle sakin ve usturuplu dursa da aklında koşuşturan tilkiler hakkınde ufaktan tahminlerim vardı elbette. Ancak yine de susmayı uygun gördüm.
Okullar açıldığı için aktif olamadım malum son senem arkadaşlar... Ama yime de aktif olmaya çalışırım çünkü taslakta çok konusu hazır kitap var.
Bu arada sizden istediğim tek şey elinizden geldiği kadar yorum yapmanız...
Seviyorum sizi<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PETRİCHOR ~Bucky Barnes
FanfictionSmut warning⚠️ Petrichor: yağmur sonrası toprak kokusu Winter soldier yüzünden hem babasını, hem bacaklarını kaybeden Hera, vicdanından kurtulamayan Bucky Barnes'tan yalnızca onu rahat bırakmasını istiyordu.