Tavanda gezdirdiğim gözlerim yorgunluğunu belli edercesine arada saniyelik kapanıyordu. Zaten içimi bırakmayan pişmanlık duygusunun üzerine dün gece ki yaptıkları belirsizliğimin tuzu biberi olmuştu adeta. Hayır işte, benim için normal değildi bunlar. Ben bir şeyi hissedersem o illa ki çıkardı.
Ve o sarılma Heeseung hyungla sarıldığımın aynısı değildi.
Farkı neydi ki? O da benden büyüktü. Heeseung hyungla aynı yaştaydı üstelik. Başlarda onu bu kadar parçalamak isterken dün gece bir anda kendiliğinden oluşan halin içindeyken, bu istek içimde hiç belirmemişti. Bu iyi anlaşmamız için bir adım mı olmuştu ki? Artık yıldızlarımız barışacak mıydı?
Sarılma şurada dursun, ağlamamın sebebinin pişmanlık olmadığını başka bir sebepten ağladığımı bildiğini vurgulaması kuşkuma kuşku eklemişti. Ne kast ediyordu, neden sözler vermişti, bu onun sadece basit yatıştırma sözleri miydi? Bunları kendi içinde teyit ederken son cümlelere geldiğimde duraksamıştım. Sözleri hiç bir zaman basit görmezdim ki ben. Bu nedenle içinin doluluğunu test etmediğim sözleri duymak, ne kadar belirsiz olsada beni amansızca bir güvene sürüklüyordu.
Tamam, her ne kadar erkenden itiraf etmek istemese de artık onu eskisi gibi görmüyordum. Niki'nin de dediği gibi bu negatif enerji topunda farklı bir cazibe olmalıydı. Yeri geldiğinde gayette hoş bir insan olabiliyordu. Sevdiklerine karşı çok sıcakkanlı ve içten olduğunu sürekli bana hatırlatsalarda ben buna asla ihtimal vermemiştim. Ama dünden sonra düşüncelerim bir tık yönünü değiştirmiş olabilirdi. Belki artık sevdikleri arasındaydım? Kim bilir.
Odanın kapısı açılmasıyla yanıma yaklaşan beden ayakta beklemeyi tercih etmemiş, çokça boşluğu olan yatağımın kenarına oturmuştu. Normalde düşüneceğim konular olduğu zaman bu düşüncelerimin bölünüp kafamın dağılmasını sevmezdim ama şimdi o kadar iyi gelmişti ki. Teşekkür bile edebilirdim. Kaç saat olmuştu, beynim yorulmuştu resmen.
" Kahvaltıya teşrif etmek ister misiniz beyefendi? "
Heeseung hyung karnıma koyduğu eliyle ince parmaklarını patpatlamak için hareket ettirmişti.
" Sonra yeme şansım yüzde kaç? "
Son derece ikna edici olduğunu düşündüğüm on numaralı bakışımı attığımda, ellerinin yeri bu sefer bileklerim olmuştu. Beni kendine çekip kaldırmasıyla, başım omuzuna yaslanmış bir kaç dakika burada durmayı dilemişti. Sırtıma çıkarıp sıvazladığı eliyle bu dileğim karşılıksız kalmadığı için mutluydum. Zaten cevabımı almıştım. Kahvaltıya gelmeme şansım yüzde bir bile değildi. En azından üzerimde ki gerginliği hyungumdan faydalanarak atmayı deneyebilirdim.
" Bir sorun mu var Jungwon? Dünde ağlamışsın. Hadi biraz anlat bakayım. "
Huzurla kapanmaya başlayan gözlerim dediğiyle bir anda açılınca geri çekilmeden edememiştim. Ağladığı mı o mu söylemişti? Anlatması gereken bir durum değildi. Beni şuan ne kadar zor durumda bıraktığının farkında da değildi. Zaten Heeseung hyunga başlı başına bir yüktüm.
Sessizce başımı sağa sola olumsuz anlamda salladığımda küçük bir nefes verip gülümsemişti.
" Kim üzdüyse seni gidip keselim cezasını. Anlat hadi önce seni keserim yoksa bak. "
Dediğiyle beraber bende gülümsemesine karşılık versemde, aklım yine düşüncelerle dolmuştu. Tamam, beni üzen şey pişmanlıktı, yük oluşumdu ama en büyük etken o suratsız arkadaşıydı. Ben nasıl derdim şimdi beni üzen arkadaşın diye? Birde onların aralarını bozup, pişmanlığımı ikiye katlamaya hiç niyetim yoktu.
" Sunoo hyung ve Sunghoon hyungu konuşmaya bir nevi ben zorladım. Yani aralarının bozulmasında ki en büyük etken benim. Kızma ama gerçekten kötü bir niyetim yoktu. Barışsınlar istemiştim. Olayların buraya geleceğini hiç tahmin etmedim. Özür dilerim her şey için. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suddenly - jaywon
FanfictionJay, yakın arkadaşı olan Heeseung'ın buluşmaya yanında getirdiği küçük kuzeni Jungwon'un dünyanın en sakar kişisi olduğunu görünce şaşırır. Ancak bu şaşkınlığı uzun sürmeyecektir. Jungwon'un sakarlıkları ve gıcıklığı onları yakınlaştıracak, Jungwon...