BÖLÜM-23 ZİYAFET

45 4 2
                                    


Meclis'in yüksek kubbeli yemek salonu, muhteşem işçilikle inşa edilmişti. Salonun duvarlarında yılanların kıvrımlı figürleri ve ateşin sıcaklığını yansıtan altın ve yakuttan şekillendirilmiş meşaleler göze sefa sunuyordu. Su damlalarının dans ettiği bir gölete benzeyen mavi ipek kumaşlar aralardan sarkmıştı, inci ve mercanlardan yapılmış balıklar, istiridyelerden oluşan figürler okyanusun derinliklerine çekiyordu. Sarmaşık dalları üzerindeki narin yapraklar ve rengarenk çiçekler yaşama sevinci sunarken dört köşeye konuşlandırılmış dev kartal figürlerinin keskin gözleri alabildiğine açık ve kanatları herkesi kuşatıyor gibiydi, rüzgarların hafif esintisi, salonun içinde nazikçe dolaşarak misafirleri serinletmeye hazırdı.

Salonun baş köşesine yerleştirilmiş geniş bir sofra Şehinşah'ın herkesi görebileceği konumdaydı, karşısında sağlı sollu sofralar kurulmuş, üstleri rengarenk örtülerle süslenmişti, etraflarında yumuşacık kuş tüyleriyle dolu ipek işlemeli minderler misafirlerin konforu düşünülerek özenle seçilmişti.

Salonun baş köşesine yerleştirilmiş geniş bir sofra Şehinşah'ın herkesi görebileceği konumdaydı, karşısında sağlı sollu sofralar kurulmuş, üstleri rengarenk örtülerle süslenmişti, etraflarında yumuşacık kuş tüyleriyle dolu ipek işlemeli minderler ...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Duvarların arasında gizlenmiş diğer ışıklar, salonu yumuşacık aydınlatıyordu. Aralarda kalan yüksek pencerelerden devasa ağaçların gölgesi ve okyanusun sonsuz mavisine bakan bir manzara uzanıyordu. Efsunlu müzik ise önce ruhu besliyordu.

Her yemek masasının üzerinde, okyanustan çıkarılmış deniz kabukları ve mercanlarla süslenmiş tabakların içinde zengin lezzetler yelpazesi sergileniyordu. Yılanların büyülü baharatlarından oluşan enfes yemekler, alevlerle dans eden atıştırmalıklar, taze deniz ürünleri ve gökyüzünden gelen meyvelerle dolu tabaklar, masaları renk cümbüşüne çeviriyordu. Her bir ayrıntı, misafirleri bu eşsiz mekanın büyüsüne kapılmaya davet ediyordu.

Her şey hazır olunca Okyanus Diyarı'nın hizmet mükellefleri altın yaldızlı kapıyı açtılar ve tam da beklendiği gibi sultanı karşılarında görüp hemen selamlamak için eğildiler. Kollarını açıp misafirleri sofralara buyur ettiler. Bütün diyarların mükellefleri gülümseyerek hizmetlerine başladılar. Evran, Uruşen ile birlikte baş köşeye kurulan sofraya geçti. Gözleri etrafa bakınıyordu, sevgilisi neredeydi? Herkes girdikten sonra kapının orada Asirel ile görüldü Rüya. İkisi de aceleyle sultanın sofrasına geldiler. Rüya oturunca Asirel de annesinin yanına geçti. 

Eşsiz müzik ve büyülü atmosfer içinde yemek yemeyi tarif etmeye kelimeler yetersiz kaldı. Yemeklerin lezzetine samimi sohbetler eşlik ediyordu. Evran, vezirleri, Rüya, Adil ve Ateş Diyarı ailesi aynı sofradaydı. Sema son anda Zilyan koluna girince Kartalların sofrasına buyur edilmişti. Debur Akdeniz'i çekiştirip kendi sofrasına oturtmuştu. Gözlerinden bir sürü soru ve endişe okunan Akdeniz, eskisi gibi Debur'un gözlerine bakamıyordu. 

"Neyin var Ademoğlu? Neden hemen kaçıp gidecek gibi diken üstündesin?"

"De... Özür dilerim yüce şahım. Sanırım artık size... Ben şahımın yanına gitsem iyi olur." Ayağa kalkmaya yeltendiğinde Debur kolundan tutup çekti ve tekrar oturttu. Nasılda güçlüydü şah. 

ŞAHMARAN'IN SIRRI-KAYIP DİYARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin