BÖLÜM-5 ŞUA

83 15 3
                                    



                    Herkese selam! 

     Nasılsınız iyi misiniz? Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Ben yine biraz yoğunum. Okumanın yaşı olmaz diyerek yeniden okumaya başladım ve vizeler, finaller derken size bölüm atamadım. Bu bölüm çok çok kısa ama bir arkadaşıma söz verdiğim için 2 bölüm daha atacağım. 

  Keyifli okumalar dilerim. Sevgiler, saygılar...



   Gölge ışığa muhtaçtır, ışık da kendisine.

  "Sen, bana muhtaçsın!"

 "Ben, sana muhtacım."


 Bilinmeyen bir zamanda, tarafsız bir diyarda, iki şah bir arada...

Sureti, silüeti saf ışıktı birinin, diğerininse kara gölge! Dimdik duruyordu ışık, sapasağlam, çelik kılıç gibi. Gölge; uzuyor, kısalıyor, incelip genişliyor, ezilip büzülüyordu.

  "Bana muhtaçsın."

 "Sana muhtacım."

 "Ben olmazsam olmazsın."

 "Sen olmazsan olmam."

 "Elini ver bana." 

 Kapkara eller uzandı saf ışığa. Ha dokundu ha dokunacaktı, bir yılan girdi araya. Yılan, uzun sivri dişleri sıralı ağzında, lanet hokkasına batırılıp korku divitinden şekillenmiş kelimeler biriktirdi tısladı gölgeye, ışığa.

  Işık söndü, gölge kayboldu. Bir kadın uykusunda kıvrandı.


  Kapı kırılacakmış gibi çalınırken vakit gecenin en derin karanlığındaydı. Başka bir kadın, söylene söylene kalktı, kapıyı açtı. Sancısını rüyasına sakladı, kapının ardından bilinmeze seslendi.

  "Kim o?"

 "Hanımefendi! Hanımefendi benim!" Diye fısıldadı vezirin baş kahyası. 

  Parlak bedeni ışığa dönüşen kadın iki ayrı parçaya bölünüp adamın sağını solunu kolaçan etti, kimselerin görmediğine emin olunca "Ne var gecenin bu vaktinde?"

  Siyah pelerin altından sızan ışıklarıyla iki büklüm ezildi kahya.

  "Efendim sizi bekler. Çok mühim olduğunu söyledi."

  "Tamam, sen git."

   Sönmeyen ışığını gizlemek için kadın da siyah pelerin geçirdi üzerine. Başlığını örterken vezirin münasebetsizlik yapıp yapmadığını düşünüyor ve öyle ise alacağı cezanın hesabını tutuyordu. Odasındaki hizmetçi kapısını açıp şahın odasına girdi. Şah, gördüğü kabusun tam ortasındaydı belli ki... Çekindi önce, sonra seslendi.

   "Efendim, yüce şahım. vezirden haber geldi."

  Şah doğruldu hemen, şaşkın ve uykulu bakışlarına öfke katık etti bir miktar. Hizmetçisine "Ne olmuş?" Diye sordu merakla. Ürkek hizmetçi kahyanın giderken eline tutuşturduğu zümrüt yeşili yılan pulunun pırıltısını görünce derhal doğruldu.

  "Ne?" Diyerek ok gibi fırlayıp ayağa dikildi. Kadının elinden çekip aldığı yeşil pulu evirip çevirdi, puldan yansıyan ışıklar kalp gibi atıyordu. Yüzlerce yılın beklentisi ve beklentinin gerçekleştiğini gösteren o pulu avuçları ile örtüp ağız dolusu kahkaha attı. Şahın ışık bedeni öyle parladı ki her yeri sardı, gözleri kör edecek nitelikteydi. 

  Hizmetçi kız nerede ne zaman ne yapması gerektiğini o kadar iyi bildiği halde o da inanamadığı için bir süre duraksamış ve sonra şahının pelerinini getirip omuzlarının üzerine bırakarak nazik hareketlerle giydirmişti. 

   Bütün vücudu siyah pelerinle örtülen şah, pulu tuttuğu elini havaya kaldırdı ve:

 "Ben Şua! Işık Diyarı şahı Şua! Sabırla beklediğim o gün geldi ve kader bana gösterdi. Çok yakında intikamımızı alacağım!"

    Hizmetçinin hayranlıkla izlediğini fark edince sevincini yarıda bırakıp endişelerini hatırladı.

   "Annem? Kardeşim?"

  "Ana şahımız hala derin uykusunda, merak buyurmayınız efendim. Sıhhati aynı durumda, kardeşiniz henüz saraya dönmedi. Sabah danışmanından aldığım malumata göre iki gün daha orada kalacakmış."

  "Güzel... Hadi hemen gidelim. Bakalım kahin bize onun yerini gösterebilecek mi?"

   İki kadın hizmetçi odasına girip oradaki gizli kapıdan çıktı ve saray duvarlarının arasındaki saklı merdivenlerden koridorlara, oradan başka kapılara ve merdivenlere derken nihayet surların ardına çıktılar. Kahyanın hazırlattığı tahtırevan onları bekliyordu.



ŞAHMARAN'IN SIRRI-KAYIP DİYARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin