BÖLÜM-3 VUSLATIN HÜZNÜ

128 20 10
                                    



 Rüya'nın ağzı ve gözleri iki karış açık kaldı deyim yerindeyse. Eli ayağı birbirine dolandı, kalbi göğsüne yumruklar atıyordu ve heyecandan dili tutuldu. Ne diyeceğini ne yapacağını bilemedi. Titreyen göz bebekleri ile Mar-ayn'ın her hareketini kaçırmadan izliyordu. "La-Riyan" mı demişti? Nasıl? Yani... Evran'ın annesi mi? O çok meşhur Şahmaran! Dilden dile dolaşan Şahmaran... Dudakları aralandı.

  "Ben... Ben çok özür dilerim. Çok şaşırdım, gerçekten. Ayrıca onun adını hiç duymamıştım."

  Evet, hiç bilmiyordu adını. Neden? Neden kimse söylememişti? Evran, Bekan, şahların hiçbirisi, hatta Dahak ve Nagas bile... Peki ama neden? Belki ismini zikretmekte de bir efsun vardı kim bilir? Evran'ın ismini öğrenmek için yıllarca beklemişti ve öğrendiğinde bambaşka bir dünyaya geçmişti. Bunları bir de sonra düşünseydi keşke!

  "Gerçekten çok özür dilerim, şaşkınlığımı mazur görün lütfen. Yüce sultanımız ile tanışmaktan şeref duyarım."

  Mar-ayn boynunu esnetip başını öne itti ve kanca gibi göründü, her iki gözünden altın sarısı ışık fışkırdı. Işık şekle girerken yumuşacık ve tınısı mükemmel bir ses karşılık verdi Rüya'nın zihnine.

  "O şeref bana aittir Adem diyarının şahı."

  Genç kız, heyecan denizinde hırçın dalgalarla boğuşuyordu adeta. Kamaşan gözlerini kısıp başını saygı ile eğdi. Işık, yarısı insan yarısı yılan silüetine dönüştü ve yavaş yavaş ayrıntıları belirmeye başladı. Tıpkı Evran'ı ilk gördüğü an gibiydi olanlar. Görüntü yine hologramdan ibaretti fakat Evran gibi tek renk hakimiyetinde değildi. Altın sarısı ten, üzerinde elmas tozları varmış gibi ışıldayan kuzguni saçlar, zümrüt gibi parlayan bir çift göz ve pullarının canlı renkleri ile nakşolmuş simsiyah kuyruk... Rüya'ya doğru sürünürken saçlarının dalgaları kuyruğu ile uyum halindeydi.

  Aralarında bir omuz genişliği mesafe kalana kadar yaklaştı La-Riyan, başını hafifçe sağa yatırarak içten tebessümlerini sundu Rüya'ya. Rüzgarın sürüklediği duman gibi yaylanıyordu holografik görüntüsü. Buna aldırmadı sanki, Rüya'nın hissetmeyeceğine de aldırmadı ve kollarını açtı.

  "Lütfen..." Diye fısıldadı yalvarırcasına.

 Rüya hızla atıldı açılan kollara, gözleri dolu dolu oldu sığındığı kolların içinden geçerken ve hıçkırmaya başladı. İçindeki derin kederi teselli edecek hiç bir şey yoktu. La-Riyan geri çekildiğinde onun da ağladığını gördü Rüya.

  "Ruhum Mar-ayn'dan uzun süre ayrı kalamaz sevgili kızım, bana müsaade ettiği için ona minnettarım. Seni onun ruhu ile ilk temas kurduğun günden bu yana hissediyorum, ne kadar güzel ve asil bir insan olduğunu biliyordum. Hepimize kanıtladın bunu ve Mesçamya seni seçti. Ah! Ne büyük bahtiyarlık benim için seni görmek."

  Can kulağı ile Şahmaran'ı dinleyen Rüya, söylediklerine anlam vermeye çalışıyordu bir yandan. Onun Mar-ayn'a bağlı olmasını ve zamanının kısıtlılığını kavramıştı elbette, ruhu ile ilk temas kurduğu kişinin Evran olduğunu da. Sahi Evran neden gelmemişti? Aklı oradaydı bir taraftan. Koskoca sultandı ya! Mesçamya kimdi peki? Düşünmeyi ve kendi kendine sorular sormayı bırakmalıydı.

  "Sultanım asıl sizi görmek ve sizinle konuşabiliyor olmak... Bir mucize değil de nedir?"

  Neredeyse iki büklüm olacaktı Rüya, kaç diyara sultanlık yapmış bir ruh ile konuşuyordu, var mıydı ötesi?

  Hem sözlerini hem de düşüncelerini Mar-ayn'a ait olduğunu bildiği ses böldü.

   "La-Riyan, Rüya! Vakit dolmak üzere!"

ŞAHMARAN'IN SIRRI-KAYIP DİYARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin