ᝰ.ᐟ
askimlarim boceklerim siz seviyosunuz diye yazmaya devam ediyorum ama hani yorumlar, hm🤨?
uzuluyorum ama.
ᝰ.ᐟ
Saat kaç olmuştu bilmiyordum, ama Jimin ile 3 tane korku filmi izlemiştik, şimdi de acıktığımız için yiyecek bir şeyler hazırlıyorduk.
"Jungkook, şu sosu uzatır mısın?"
Gösterdiği yere baktım ve şişeyi alıp ona verdim.
Teşekkür etti ve kapağı açıp büyük bir ciddiyetle şişeyi hafifçe eğdi.
"Bunun miktarı çok önemli. Az koyarsan ekşi çok koyarsan acı olur."
Kaşları çatılmış bir şekilde içindeki sosun akmasını beklerken ben de dikkatle onu izliyordum. Fakat bir terslik vardı, sos neden akmıyordu? Zaten sevdiği için açtığı Marvel şarkısı ile bu durum inanılmaz komik gelirken birden ikimiz de sosun bandının açık olmadığını fark ettiğimizde deli gibi gülmeye başlamıştık.
"Yeter! Gülerken göremiyorum, Jungkook gülme dur!"
Dediği şey beni daha da güldürürken artık durmamız için omzuma vursa da ikimiz de gülmekten kıpkırmızı olmuştuk. Dakikalar geçmişti ve neden güldüğümü bile bilmiyordum, derken birden yere oturup ağlamaya başlamamla Jimin şaşkınca bana baktı.
"Tanrım, neden ağlıyorsun?"
Seslice ağlayıp hıçkırırken neden ağladığımı bilmiyordum. Hızlıca hâlâ elinde tuttuğu şişeyi bıraktı ve yanıma oturup beni kendine çekip başımı göğsüne yasladı.
"Hiç ağlamaman saçma olurdu zaten."
Saçlarımı okşamaya başladığında daha fazla ağladım. Taehyung'umu özlemiştim. İçimdeki o devasa nefret, kin yok olmuş; yerini kırgınlık, üzüntü ve özlem almıştı. Beni gerçekten çok kırmıştı. Belki de böyle şeyler yapmasaydı, en başta birden bire beni öpmeseydi ben ilk önce sevgilisi ile yaptıklarını sindirecektim. Daha sonra yavaş yavaş ona aşık olacaktım, ve mutlu olacaktık. Belki...
Orada ne kadar oturduk hiç bilmiyorum, ama sırtım ağrımaya başlamıştı. Büyük bir duygu patlaması yaşıyordum. Hâlâ ağlamaya devam ederken yanımda oturan Jimin aklıma geldi. Kendimi pek umursamadım ama onun da beli ağrımış olmalıydı. Bu yüzden gözlerimden hâlâ yaşlar akarken hızlıca kalkıp onu da kaldırdım.
"Yemeği bitirelim."
"Hâlâ ağlıyorsun."
"Yemek."
Cılız çıkan sesime burukça gülümsedi ve sos şişesini eline aldı.
"Bu sefer dökeceğim bak."
Beni güldürmeye çalışıyordu, ama ben hâlâ daha ağlarken bu pek de mümkün değil gibiydi.
-
Ramen yapmıştık, ve Jimin sanırım sosu biraz fazla koymuştu...
Ağlaya ağlaya yemeye başladığım rameni, daha fazla ağlayarak bitirmiştim çünkü deli gibi ağzım yanıyordu şu an. Jimin'e baktığımda gülmeden duramadım.
"Ne var ya?"
Zaten dolgun olan dudakları, acı yüzünden kocaman şişmişti ve şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Gülerken kendi dudaklarımı işaret ettim anlaması için, bununla birlikte o da gülmeye başladı.
"Sen önce kendi haline bak!"
Haklıydı. Yanan dudaklarımı hissedebiliyordum. Kim bilir ne kadar şişmişlerdi. Bu düşünceyle aklıma Taehyung gelince gülüşüm soldu. Bir keresinde öyle delice öpüşmüştük ki, sonunda ikimizin de dudakları şişip kıpkırmızı olmuştu. Bu görüntüye bakıp gülüyorduk ben kucağındayken, sonra dayanamayıp biraz daha öpüşmüştük.
"Doydun değil mi? Biraz daha yapalım m-"
Sözünü bitiremeden kapı zili beş kez çalmıştı.
"Yoongi geldi."
Nerden anlamıştı bilmiyordum, ya da Yoongi'nin neden saat sabah 4:30'da geldiğini. Heyecanla kalktı ve kapıyı açmaya gitti.
Neler olduğunu göremiyordum, ancak fısıldaşmaları ve takırtı seslerini duyabiliyordum. Birden sesler arttı, Jimin'in birini durdurmaya çalıştığını duydum. Ben daha arkamı dönme fırsatı bulamadan mutfağa hızlı adımlarla biri daldı, arkasından da iki kişi daha.
"Hayır dedim! Gelemezsin, tanrım dursana!"
"Jimin düşeceksin!"
Yoongi, seslerden anladığım kadarıyla az daha kayıp düşecek olan Jimin'i tutmuştu, ben öylece mutfak kapısında dikilen Taehyung ile bakıştığımda.
"Jungkook ben-"
"Neden geldin?"
Şaşkınlıkla dudakları aralandı. Buz gibi sesim, beni bile şaşırtmıştı. Boğazını temizlerken gözlerinin dudaklarıma kaydığını gördüm.
"Jungkook lütfen konuşalım."
Yüzünü inceleme fırsatı buldum sonunda. Gözleri kızarmıştı, sesi de cılız çıkıyordu. Birkaç kez hafifçe burnunu çekti.
"Konuşmak istemiyorum Taehyung, biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var."
"Neden evinde değilsin o zaman?"
"Evinde zaten Taehyung."
Jimin arkadan sinirle konuşarak geldi ve benimle aynı olan boyunu umursamadan parmak uçlarına kalkıp Taehyung'un yakasını tutup çekiştirdi.
"Evime izinsiz giremezsin! Çık dışarı, haneye tecavüz bu!"
"Arkadaşımsın!"
"Ama izin vermiyorum girmene!"
Onlar tartışırken ben Jimin'in içeri girerken söylediği şeye takılmıştım. Evi demişti. Bu, benim olan, onundur mu demekti? Yani biz Jimin ile o kadar iyi arkadaş mı olmuştuk? Benim, gerçek bir arkadaşım vardı...
Bunları düşünürken yanağım ıslandığında Yoongi'nin bana bakıyor olduğunu gördüm.
"Taehyung, Jungkook şu an seni görecek durumda değil belli ki, gidelim."
Taehyung da dedikleriyle bana baktığında, gergin yüzü anında pişman bir ifadeye bürünmüştü.
"Jungkook-"
"Taehyung yürü!"
Jimin, artık gerçekten sinirlenmiş olacak ki Taehyung'u sertçe göğsünden Yoongi'ye doğru ittirdi. Yoongi, düşmemesi için Taehyung'u sıkıca tutarken mahçup bir ifade ile bana baktı.
"Üzgünüm, onu durdurmaya çalıştım ama arabaya atlayınca ben de yanında gelmek zorunda kaldım."
Sorun değil manasında gülümsedim ve başımı iki yana salladım, o da Taehyung hâlâ konuşmaya çalışırken sürükleye sürükleye onu evden çıkardı.
Jimin kapıyı örttüğünde derin bir nefes aldığını duydum. Kapıya hâlâ sertçe vuruyordu Taehyung, bir şeyler söylüyordu ama dinlemiyordum. İçimden onu dinlemek gelmiyordu şu an.
Jimin tekrar yanıma geldi ve karşıma oturdu.
"Jimin, sana yük olmuyorum değil mi? Mecburiyetten bana böyle davranmıyorsun, değil mi?"
Ben hâlâ bir arkadaşın varlığını kabullenmeye çalışırken, kurduğum cümlelerle sitem edercesine bana baktı.
"Aşk olsun Jungkook ya!"
ᝰ.ᐟ
OF batiriyo gibi hissettigim icin butun yazma hevesim kaciyor, sirf bolum bekleyen birkac kisi var diye ve bitirmek icin yaziyorum...
Not: Filinta adlı yeni kurguma beklerim hepinizi, semetae yine💕
ᝰ.ᐟ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
celebrity life, tk
Fanfictionmy boy, only breaks his favorite toys. ¡¡friends to lovers