Amerikan emperyalizmine ve onların kölelerine karşın süren mücadelemizin ateşini harladığımız birkaç saatlik eylemin sonucunda gruplar hâlinde bir süre daha meydanda kalmıştık. Her türlü yandaşlığı içeren gazetelere karşı olduğumuz için siyasetçiler ve hukukçular gibi eylem sırasında fotoğraflarımız çekilmesi dışında gazetecilerle iletişime geçmemiştik. Bu yoğun zamanda fırsatı değerlendirerek Mehmet Hoca'yla konuşmaya gitmiştim. Tek başıma gitmiştim zira kalabalık bir grup hâlinde gidersek dikkat çekecek ve dedikoduların oluşmasına sebebiyet verecektik. Zalimlerin faaliyetlerine göz yuman profesörlerden olmayan bu adamın mesleki yaşantısını tehlikeye atmayı hiç mi hiç istemiyordum.
Mehmet Hoca'nın anlattıklarına göre, bir haftayı çoktan aşan süre zarfının sonunda dün akşam okulda bir heyet toplanmış ve yapıcı bir konu üzerinde konuşmak şöyle dursun, bizi susturmak için planlar yapılmıştı. Kantin fiyatlarını arttırma, sınavlardan geçirmeme, kayıt sildirme, okula polis yığma... Kötüye yönelik her şeye akılları eriyordu ancak kati suretle uzlaşmaya yönelik şeyler düşünmüyorlardı. Bizler de bu sefer onlara, onlar gibi cevap verecektik. Kötülüğün iyilikle yok olacağına inanmayan biriydim. Zira kötülük, iyilikle kafa tutulacak bir hâl olmaktan çoktan çıkmıştı. Kötülük, sadece onu hedef alan bir kötülükle son bulurdu.
Düşüncelerime kulak kesilmeyi bırakarak, olduğum yerde tam tur dönüp mensubu olduğum örgütteki yoldaşlarımı aradım. Saatler öncesine nazaran hayli az kişinin bulunduğu geniş alanda kolayca gözüme ilişen Hamza ve Nihat'ın yanına doğru ilerlemeye başladım. Üzerime doğru dalgalar hâlinde akın yapan rüzgâr, iliklerime kadar titretiyordu beni.
Yanlarınla ulaştığım sırada konuşan Nihat, ''Eylem bittiğine göre Küba Kafe'ye geçelim, toplantı yapalım.'' demişti.
Bana yandan bir bakış atan Kemal, ''Kimler olacak toplantıda, ona göre geleceğiz Uygar'la.'' dedi. Fikrimi sormadan beni de konuşmasının içine katmasına sinirlenmek istemiştim ancak pençesinde olduğum sevda, ona sinirlenmeme mani olmuştu.
''Korkma lan, bu sefer sadece bizim örgüt olacak. Bugün yaşadığımız adrenalin hepimize yetti diye düşünüyorum. Bu yüzden diğer fraksiyonlarla birleşmeden, sadece kendi aramızda durum kritiği yapacağız.'' dedi Nihat.
Yavaşça kafasını salladı Kemal. ''O zaman tamam, geliriz.''
İçmekte olduğu sigarasının kirli dumanını ciğerlerinden çıkaran Hamza, ''Anlaştığımıza göre hadi gidelim. Kalabalık halinde olalım, kimse dağılmasın. Polis amcalar bizi köşede sıkıştırabilir.'' dedi.
Muzipce gülümseyen Nihat, ''Aynen.'' diyerek ona katıldı.
Kemal, ''Tamam, iyi olur böylesi.'' dedi. Akabinde birkaç adımda yanıma ulaşıp elini cebinden çıkardı ve kolunu koluma doladı. Kabanımın üzerinden hissettiğim kolu, beni fazlasıyla heyecanlandırırken bedenime ilmek ilmek işleyen soğuk hava bir anda etkisini yitirmişti.
İçimde yaşayan sevdanın bu etkisi hafifçe tebessüm etmemi sağlarken, kimsenin fark etmemesi adına bu tebessümü hızlıca yüzümden sildim.
Nihat, ''Hadi, gidelim.'' diyerek caddenin sağ tarafında bulunan sokağa doğru adımlamaya başladığında hepimiz onu takip ettik.
Yokuş aşağı olan sokakta ilerlerken Hamza ve İsmet, kendi arasında konuşuyordu. Ne konuştuklarına odaklanmadan, Kemal'in temasının heyecanının ve ruhumu tatmin eden güzel hissinin tadını çıkarıyordum.
Soğuk havaya rağmen buna aldırış etmeyen arkadaşlarımla birlikte neredeyse yarım saat süren bir yürüyüşün ardından Küba Kafe'ye ulaştık.
Kapının önüne geldiğimiz sırada Kadir, koluma doladığı elini çözerek bizler için kapıyı araladı. İçeri girdiğimiz anda sıcak hava dalgasıyla beraber yoğun bir sigara kokusu karşılamıştı bizi. Bu yoğun koku yüzümü buruşturmama sebep olurken kafenin en uç köşesinde bulunan, bizim kesimin sürekli oturduğu masaya doğru ilerledik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca [manxman]
General FictionDevrimin en gürültülü ayak sesleri, sıra neferidir 68 kuşağı. İç ve dış siyaset kazanının kaynadığı, kutuplaşmaların hat safhasının yaşandığı bir dönemdi. Bu dönemde sol fraksiyonlarda bulunan Kemal ve Uygar, derin bir aşkın pençesindeyken bu duruma...