İki gün boyunca doludizgin bir şekilde Hanbin'in şehrini gezdik. Bana adım attığı her yeri göstermeye kararlıydı. Ben de görmeye.
Yaşadığı mahalleleri, gittiği okulları, sevdikleriyle anılarını biriktirdiği her yeri adım adım karışladık. Gittiğimiz her bir yerde burada Wonyoung ile ne yaşamıştır düşünceleri aklımı teğet geçiyordu. Zihnimin hastalıklı bir hal aldığının farkındaydım.
2 günün sonunda otel odalarımıza çekildiğimizde Hanbin'den enteresan bir mesaj aldım. Kirli çamaşırın var mı?
Ne demek istiyorsun? diye yazdığımda Sana göstermek istediğim bir yer daha kaldı. diye karşılık verdi. Kirlilerini hazırla.
Peki bunun çamaşırlarımla ne alakası var?
Gidince görürsün.
Vardığımız yeri görünce ona aptal sırıtışı yaptım. Beni bir çamaşırhane işletmesine getirmişti.
"Gülme öyle... Anılarım var diyorum kızım!"
Yanaklarını sıktım. "Yerim senin anılarını."
Çamaşırhanenin içine girdiğimizde anlatmaya başladı. "Hayatımın yarısı burada geçmiş olabilir. Her okul çıkışı arkadaşlarla top koşturduktan sonra annemiz anlamasın diye formamızı burada yıkardık."
"Hmm..." Duvarlara kazınan harflere dokunduğumu gördü. "Vaktimizin çoğu burada geçtiği için öğrencilerin klasik randevu yeri burasıydı." Devam edecek gibi olduğunda ona baktım. Dudaklarını kapatıp elini ensesine götürdü.
"Devamı yok mu?"
"Yok."
Beni yine şüphelendirmişti. Duvarı incelemeye devam ederken "Sen burada nerdesin?" diye sordum.
Saniyelik sessizlikten sonra "Ben orada yokum." dedi. Nedense inanmıyordum. Birkaç tane H harfi görmüştüm bile. Özellikle yanında W harfi olan H harfini seçtim. "Bu olamaz mısın?"
Gözlerindeki anlık paniği görür gibi oldum. "Hayır."
Duvardaki harflere bakmayı sürdürürken beni bir anda kucaklayıp kendi önüne çekti. Aniden yakınlaşmıştık. "Önemli olan o zamanlar değil, şuan burada kiminle birlikte olduğum."
Birbirimize çok yakınken, sözleri özellikle beni vurgularken bile, onun istediği etkinin altına giremiyordum. Onun gözleri kapalıyken, benim gözlerimden sevgilimin nostaljik bir film kasedi geçmeye başladı.
Liseli Sung Hanbin, ailesinden gizlice anahtarını kaptığı arabanın ön koltuk kapısını liseli Wonyoung için açıyordu. Radyoda en sevdikleri müzik çalarken birlikte kasaba turu yapıyorlardı.
Başka bir okul çıkışı, arkadaşlarıyla futbol maçı sonrası formasını yıkamaya çamaşırhaneye geliyordu. Wonyoung onun burada olacağını bildiği için o da buraya geliyordu. Yıkanan çamaşırları birlikte bekliyorlardı. El ele, göz göze, beni kucakladığı gibi onu da kucaklayıp kendine yaklaştırarak.
Yüzlerimizin yakınlığını geri çekilerek kestim ve Hanbin'in gözlerinin açılmasına sebebiyet verdim. Afallar bakışları, ondan çok uzaklara giden gözlerimi bulunca nedenini sormadı. O da benden uzaklaştı.
Yapamıyordum. Aklım onu Wonyoung'suz bir hayalin içinde düşünemez olmuştu. Benimle mazisini paylaşmayışı, onun hakkındaki hislerini bilememem de bana hiç yardımcı olmuyordu.
Eğer konuyu ben açarsam, bunun samimi hissettirmeyeceğini de biliyordum.
Aramızda durgunlaşan havaya baktım. Bu ilişki bize katmaktan çok, bizden götürmeye başlamıştı.