Hanbin ile mesafemiz gün geçtikçe daha çok büyüyordu.
Kısa bir aradan sonra okul tekrar başlamıştı. Onu fakültede sıkça görüyordum ama yalnız değil.
Çoğu ortak derse Wonyoung ile birlikte girip çıkıyordu. Kafeteryada birlikte oturuyorlardı. Kütüphanede birlikte çalışıyorlardı. Birlikte mola veriyorlardı.
Her şeyi ama her şeyi birlikte yapmaya başlamışlardı.
Amfiye girer girmez onlara en uzak köşeye çekiliyordum. Kafede, kütüphanede onları birlikte gördüğüm an geri çıkıyordum. Gözümü onlara kapatmaya çalıştıkça bana kendilerini daha çok belli ediyorlardı.
Onları birlikte gördükçe, üçüncü kişinin ben olduğumu düşünmeye başlamıştım.
Görüyordum. O Wonyoung ile birlikteyken mutluydu. Hissediyordum. Sadece küçük bir ara vermemize rağmen nihai karara doğru yol alıyorduk.
Ders çıkışı yine sınıftan hızlıca çıkmayı planlarken adımla seslenildi.
"Jinri!"
Ses Hanbin'den idi. Arkamı döndüm. Wonyoung'un yanından ayrılıp bana doğru koşturarak geldi. "Çıkıyor musun?"
"Evet, ders bitti."
"Hmm..."
Sessizlik aramızı kaplayınca "Bir şey mi diyecektin?" diye sordum.
"Yok... Öylesine... Çok oldu konuşmayalı..." durdu ve derin bir nefes aldı. "Özledim..."
Sonu üç noktayla biten cümleleri, bakışı, yetmeyen nefesi, özlediğim her şeyi beni ona çekilmeye zorluyordu. Duraksadığımız anlarda sınıf tamamen boşalmıştı.
"Diğer derse geç kalıyorum."
"Ben de seninle geleyim."
Benden bir adım bekliyordu. Gelmesini kabul edersem verdiğimiz ara sonlanacaktı.
Bu mesafenin sonunda tekrar birleşeceğimize inanıyor muydu?
"Ayrı ayrı gitsek daha iyi."
Beklenti dolu bakışları karardı. "Beni daha ne kadar bekleteceksin?"
"Zamana ihtiyacım olduğunu söylemiştim, Hanbin."
"Sadece yanında sessizce kalmak istiyorum Jinri... Sen beni özlemedin mi?"
"Verdiğim aranın özlemle bir alakası yok."
"Neyle alakası var peki o halde? Neyimden memnun değilsin, söyle konuşalım."
"Konuşmak bu kadar kolay, öyle mi? Sen benimle her şeyi konuşuyor musun?"
Bakışları sertleşti. "Bana neyin imasını yapıyorsan açık açık söyle. Senden sakladığım hiçbir şey yok!"
"Ya Hanbin!" Sinirle güldüm. "Hiç mi yalan söylemediğin bir şey olamaz? Nasıl kendinden bu kadar emin konuşabiliyorsun?"
Elini agresifçe saçlarından geçirdi. "Dürüstlüğümü sorgulatacak kadar güven problemin ne zamandan beri var? Bu zararı sana ben vermiş olamam... Eski bir ilişkin mi sende bu travmayı bıraktı?"
"Öyle mi görünüyorum?" Bu konuşma bize hiç iyi gelmeyecekti. "Belki de böyle düşünmene iten senin eski bir ilişkindir?"
"Ayrılmak mı istiyorsun? Bahane üretmeye mi çalışıyorsun? Ne yapıyorsun sen tam şuan?"
Bana o kadar odaklanmıştı ki gelen bildirim ile telefonunun açıldığını görmedi. Ama ben görmüştüm. Wonyoung ona ne zaman geleceğini soruyor, acıktığını söylüyordu.
Beynimdeki kayış nihayet koptu. "Nasıl ayrılabilirim ki?" diyerek son ipleri de ben kopardım. "Senden ayrılmayacağıma söz vermişken!"
Cevap vermeye açılan dudakları öylece kaldı. Gözleri donakaldı. "Böyle mi düşünüyorsun? Bana söz verdiğin için mi bu ilişkiyi yürütüyorsun?"
Tam aksine, sorun en başta onun bu söze güvenmesiydi. Wonyoung'la belki de kötü biten ilişkilerinin yarasını bende sarmak istemesiydi.
"Nasıl düşünmek istersen öyle." diyip sınıftan hızla çıktım. Buraya kadarsa buraya kadardı. Noktalanırsa noktalansındı. Hiçbir şey iyileşmek yerine gittikçe daha da kötüye giden akıl sağlığımdan önemli değildi.
Tahmin ettiğim gibi arkamdan gelmedi. Sonumuz geliyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/347613297-288-k638261.jpg)