Sahilde uzun uzun yürüdüm, eve gitmek içimden hiç gelmedi. Deniz havasıyla hüzünlerimi tazeledim . Martılarla dertlesip, denizin yeşile çalan mavisine karşı şarkılar mırıldandım. Adıyaman, yolu yaman türküsü dilime dolandı . Deniz, yüreğimdeki içsel buhranlarımı dalgalarının arasına alıp uçsuz bucaksız , yitik koyların sahillerine alıp götürmek ister gibi önümde sallanıyordu. Rüzgarın çaldığı ıslık , dalgaları canlandırıyor, bulutlar ise kulağında hareketli bir ezgi işitiyormuş gibi, ıslıklarla uyumlu bir şekilde dans ederek uzantısız yollara doğru kaybolup gidiyordu. Manzaranın önünde oturup uzun uzun tabiatın portresini izledim. Yazın son demlerinde hırçınlaşmaya baslayan denizin, sonbahara kavuşmasını bekledigi gibi saatleri sayıp çocuğumu görme zamanımın gelmesini bekledim . Kendimi bir çocuğumu ardımda bırakıp bir çocuguma kavuşuyormuş gibi hissettim. Sabahın ilk saatlerinde balık tutmaya gelen insanlara çay, simit satmak için gelen satıcıdan bir bardak çay aldım. Sabah kahvaltımı evde erken saatlerde yapmıştım. Çayın kokusu ve tadı bana iyi geldi. Sahildeki kayalıklardan birine oturup , sigara yakarak çayımı yudumladım.
O an gökyüzündeki bir bulut dikkatimi çekti. Ağlamış bir çocuğun sonrasındaki o acınası ve bitkin halinin çehresini andırıyordu. Bakışları sanki ısrarla bana doğru yönleniyor ve gökyüzünde beyaz bulutların içerisine yanlışlıkla karışmış , yağmur yüklü kapkara bir bulut izlenimi veriyordu . Sanki gözyaşlarını denizin yeşile çalan maviligine bırakmak istiyor ,benim bu ağlayışı görmemem icin buralardan uzaklaşmamı bekliyordu . Beni selamlar gibi başını eğip bir yılan kıvraklığıyla gökyüzünde beyaz bulutların arasında ilerlemeye başladı. Rüzgar biraz hızını arttırarak, onu bulundugu bu yanlış yerden alıp kendi diyarlarına doğru götürmek istedi. Belli ki onun buradaki beyaz bulutlar arasında yapayalnız kaldığını, mutsuzluklar biriktirdigini anlamış, onu kendi dostlarının yanına götürmek istemişti. Sonra elime, bir damla yağmurun düşmesiyle irkilip gitgide kararan buluta doğru baktım ama o rüzgarıyla birlikte hızlıca uzaklaşıp bana tek damla gözyaşıyla veda etmisti.
Sahil boyunca bir saat kadar yürüdüm, içimdeki sıkılmış ve sıkışmış duyguları saydım. Kendime yenik düştüğümü ve ilk defa yorulduğumu hissettim . Kendimden sıkılmış ve kapana sıkışmış bir ruh halim vardı. Negatif olan ruhsal enerjimi biraz alır diye tempomu arttırdım, midem bulandı, sarsıldım. Koştum , nefes nefese kaldım. Ruhumun yorgunluğunun yanında bedenimin yorgunluğunu hissetmedim bile. Hayat mı beni bu noktaya sürüklemekteydi yoksa benliğim mi? Herşeyden çok kendimden kurtulmak istedim en çok kendimden .Yalnızken bile yalnız kalmak ister mi insan , kendini kendinden soyutlamak ister mi ? Ben şu an kimse yanımda olmasın istiyorum. En çok da kendimle olmak istemiyorum. İçimdeki ruhu ve benliğimi söküp atmak ve hiçbir şey düşünmeden, hissetmeden sadece bir boşlukta sallanmak istiyorum. İçimdeki bu saçma sapan duygulardan , bitmek tükenmek bilmeyen, bir sarmaşık gibi uzayıp, beynimi örümcek ağı gibi ören bu düşüncelerden çok sıkılıyorum.
Geç kalmamak için caddeye doğru yürüdüm. İstanbul'da hayat koşturmacası çoktan başlamış, insanlar uykusuz ve mutsuz gözlerle işlerine ya da okullarına gitme telaşı içerisine girmişti. Eğlencelerinin, lüks tüketim teknolojilerinin, yaptıkları en güzel yaz tatillerinin karşılığını sanırım bu şekilde ödüyorlardı. Kısa süreli mutlulukların , en son model cep telefonlarının bedeli bu mutsuz ve yorgun hayatlardı sanırım. İnsanoğlu varoluş amacından çıkmış ve yok oluşuna doğru hızla yol alıyor gibiydi. Dünya mı sonuna yaklaşıyordu , yoksa insanoğlunun bedeni mi ? Ya da yok olmaya yüz tutan ruhlarımız mıydı ?kimbilir.
Arabamı alıp sitenin oldugu bölgeye yakın bir yere parkettim. Çocuğumu görebilmek için henüz bir saat kadar beklemem gerekiyordu. Biraz erken içeri girip site alanını ve çevresini gözlemlemek, onun yaşadığı, ailesiyle vakit geçirdiği, okuluna gitmek için çıktığı, nefesip alıp verdiği, gülüp oynadığı bu yeri hissetmek ve oğluma daha yakın olmak istedim . Gülşah'ın telefonuma gönderdiği fotoğrafını açıp açıp uzun uzun oğluma baktım. Kendi kendime, kavuşmamıza az kaldı, küçük adam ! dedim. Gözlerim parlarken, kalp atışılarımın şimdiden hızlanmaya başladığını hissettim. Ağır adımlarla yürüyüp , yolun karşısına geçtim . Sitenin önüne gelip son kez duraksadım , güvenliğin olduğu bölmeye doğru yaklaşarak çalışanlara selam verdim. Güvenlik bölümünde dört kişi vardı ve beni görünce biri ayağa kalkıp beni karşıladı. Sitenin güvenlik bölümü bu kadar büyükse içerisi nasıldır acaba diye düşündüm. Kimliğimi çıkartıp , daha önce ismimin verildiğini , özel bir görev için burada olduğumu ve site yönetiminden size bilgi verilmiş olması gerektiğini söyledim. Tüm güvenlik görevlilerine mutlaka önceden bilgi verilmiş olmalıydı ki onlar da evet bilgimiz var gibi bakış atıp benden kimlik talebinde bulundular. Kimliğimi verip gerekli kontrolleri sağlamalarını bekledim. Buyurun beyefendi! diyerek benim içeri girmem için yardımcı oldular . Meraklı gözlerle içeriye girişimi takip ederek, muhtemelen aralarında MİT ajanı olduğuma dair bir takım konuşmalar yaptılar. İçeri girdiğimde önümde uçsuz bucaksız bir alanın olduğunu görerek ilk şoku yaşadım. Burada çocuk parkını ya da oyun alanlarını nasıl bulacaktım hem bulsam hangisinde oynuyordu bilemezdim. Lüks bir site beklediğim doğruydu ancak düşündüğümün çok daha ötesinde bir ortamla karşılaşmıştım. Ne tarafa doğru gideceğimi düşünürken girişte sitenin bir krokisi olduğunu farkedip biraz rahatladım. Kendi kendime ah Osman abi ! insan devasa bir yer olduğunu ve çocuğun nerede oynadığını detaylandırarak söylemez mi dedim. Krokiyi incelerken ikinci bir şok daha yaşadım. Sitenin içerisindeki her villanın önünde özel bir havuz , oyun alanı ayrıca ortak alan kullanımı için alışveriş merkezi , marketler, eczaneler, devasa havuzlar , SPA merkezleri, spor salonları, cafeler, restorantlar , park ve oyun alanları , eğlence merkezi gibi farklı farklı alanlar vardı. Siteye arabayla girmenin daha akıllıca bir fikir olduğunu düşündüm. Burada yürüyerek bir bölgeden bir bölgeye gitmek bir saate yakın zamanımı alabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK İZDÜŞÜM
Ficção GeralHayat sabredene azdan çok verirmiş derler , ben çoktan az degil , azdan hiç aldım . İyi bir insan kötü olabilir mi ? Yoksa kötülük hepimizin içinde var olan bir duygu mu? İyilik ve kötülük arasında gelip giden bir adamın özbenligini ararken hayatınd...