30.09.23
İlker Haznedaroğulları
Okulda saat sabah beşte başlayan ve gece on ikiye kadar süren yorucu bir tempomuz olurdu. Son zamanlarda bu temponun içinde sürekli bayılır, hareket etmeye güç bulamazdım. Eve geldiğimden beri -iki gün oldu- misafir odasında yaşadığım hayatta iki kere bayılmıştım, birinde sandalyeden düşerken diğerinde banyo yapıyordum. Okuldaki yaşamımla ortak noktaları ağrılarım ve kusmalarımdı. Ne yersem içsem çıkarıyordum, bu da beni aşırı yoruyor. İçimde kıvrılan midem aç, ama ne zaman oraya bir şey göndersem canımı öyle yakıyordu ki ağzımdan da kan geliyordu. Acıdan akan yaşlarımı silerken burnumdan gelen kanlara lanet ettim. Burnumu mu sileyim, midemle mi ilgileneyim?
Kapı çalmadan açıldığında içeri Batı girdi, yine yasaklardan bahsederse bilerek kendimi öldürürüm. Üçüncü kattayız, atlarım aşağıya. Bana bir bakış atıp kapımı kilitledi ve yanıma gelerek sandalyemi yatağın kenarına çekti.
"Beni dinle küçük," dediğinde ona odaklanmaya çalıştım. "Şimdi sana bir şey yapacağım, ama bunu birine bile söylersen seni öldürürüm, kimse de benden şüphelenmez."
"Emre..." Ani gelen öğürtüyle istemsizce yatağın kenarına attım kendimi. Midem boş olduğundan hiçbir şey çıkmadı, sadece birkaç damla kan aktı ağzımın kenarından. Nefes nefese geri yatıp sözümü tamamladım.
Üzerimdeki tişörtü çıkartırken titreyen bedenime bir bakış atıp elinin tersini alnıma koymuştu, kaşlarını çattığında kızacağını sandım. Tek yaptığı yatışımı düzeltip cebinden şırınga, ilaçlar ve turnike çıkarmak oldu. Bir süre ilaçlara bakıp sinirle odadan çıktı. Kenarda bıraktığı ampuldeki ilaçları telefonumdan araştırdığımda hepsinin mide bulantısı ve ağrı kesici olduğunu gördüm. Araştırdıklarımı silip telefonumu eski yerine koydum, kollarımı karnıma sardım.
Kapı tekrar açıldı, Batı çöp poşetiyle içeri girip kapıyı kilitledi ve aynı yerine oturdu. Çöp poşetinden serumla birlikte iğne çıkardığında gözlerim dolmuştu.
"Korkuyor musun? Elini çekme, damarın yırtılır."
"Yapma lütfen," dediğimde bana baktı. "Belki tedavi olmazsam daha çabuk ölürüm, lütfen rahat bırak."
"Ölmek mi istiyorsun?" Başımı aşağı yukarı sallayarak onayladığımda gülerek her şeyi o çöp poşetine geri koydu, odadan çıkarken bir kere bile bakmadı.
Üzerimi tekrar giyinip battaniyemi kafama kadar çektim. Ağrının yanı sıra sanki bedenim donuyormuş gibi dişlerim takırdıyordu. Eklemlerim öyle çok ağrıyordu ki her bir uzvum sırasıyla düşecek... Okulda böyle olduğunda revir kısmında ağrı kesici alsam da bir nebze azalır, asla bitmezdi.
Gözlerimi gelen seslerle açtım, odamda takırtılar vardı. Bulanık gördüğümden emin olamıyorum ama iki kişinin kafamda, bir kişinin de kapıda olduğunu seçebilmiştim. Kolumda sinek ısırığı gibi minik bir acı hissettiğimde başımı oraya çevirdim, silüetlerden biri serumu askıya asıyordu.
"Hassiktir gözleri açıldı," diye boğuk da olsa ses duydum.
"Ağrıdan vücudu şoka girmiş, istese de bizi göremez, bilemez."
"Yazık amına koyim. Küçücük çocukta kanser ne? Bir de tedavi istemiyor diye odadan çıkmışsın, korkuyordur lan! İstemez olur mu, herkes yaşamak ister."
"Doğu'nun ölüm sebebini de hatırla salak; kan kanseri. İstemeyen birini iyileştirmeye zorlayacak değildim."
"El âleme genetikten yakışıklılık, uzun boy geçer; bize kanser. Genetiğimi sikim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlker -Erkek Versiyon
Short Storyİnsan kendi öz ailesine yabancı olur, adım attığı yerlerden korkar mıydı? Ben korkuyordum; ebeveynlerime yaklaşmaktan, abilerime bakmaktan. Çünkü onlara karşı birer yabancıdan başka bir şey değilim. -Karışmış bebek hikâyesi değil, on yedi yıllık ömr...