02.10.23
İlker Haznedaroğulları
Her zaman savunduğum düşünce vardır; bir insanın ne kadar çok seveni varsa ona yakın sayıda da sevmeyeni vardır. Hatta seven sayısı çoğaldıkça sevgisizlik derecesi nefret seviyesine çıkabilir. Nasıl ışığın vurmadığı yerler karanlığa gömülmeye mecbur ise sevgi ve sevgisizlik öyle zorunlu bir eşitlikte ilerler.
Geldiğimiz otelin tiyatro salonu tamamen bize ayrılmış, sahneye küçük bir kürsü konumlandırılmış, magazin ve habercilerin yazıcı tayfası için konulmuş sandalye artı masalar sıkış tepişti, öyle çok kamera vardı ki flaş ışığından korunmamızın imkanı yok.
Sırasıyla annem ve babam konuşma yaptıktan sonra kürsüye beni davet etmişlerdi. Öyle bok bir halim vardı ki nefret edip utansam bile şu an tekerlekli sandalyedeyim. Masaya tutanarak kalktığımda Güney sandalyemi aldı, Batı'ysa dik durabilmeme yardım etmek amaçlı bedenimi yine bedenine yasladı.
"Saygıdeğer konuklar, sayın medya mensupları; öncelikle gelip burada ailemle yakından ilgilendiğiniz, vatandaşlarımızın güvenilir kaynaklardan ailemiz hakkında bilgi almasını sağladığınız için teşekkür ederim. Ben İlker Haznedaroğulları, Haznedaroğulları'nın en küçük oğlu ki bunu biraz önce sevgili babam Baha Haznedaroğulları gayet güzel açıkladı.
Sorun şu ki ölüyorum ve henüz on yedi yaşımdayım. Bir yanımda ailem, diğer yanımda hayallerim varken ölüm kelimesini her gün iliklerimde ve nefesimde hissediyorum. Hani hepimizin aklından geçer ya; ölmeden önce yapılacaklar listesi. Elbette bu hastalığımı bilmeden önce benim de bir listem vardı ki adına Gerçekleştireceğim Hedeflerim derdim. Eminim sizlerin de vardır, hatta burada birçok iş insanın, sözüm size sayın medyacı arkadaşlarım; hayali şu anda yaptığı mesleğidir.
Saygıdeğer konuklarımız, sevgili medya mensupları sorum sizlere; şimdi parasız çöp atmak bile imkansız hale gelmişken hayallerimizi bedavaya gerçekleştireceğimiz başlı başına bir hayal olmaz mıdır? Hayallerimden sadece birini söylemek istiyorum..." Duraksayıp abilerime baktım; tüm aile üyelerim tepkisiz tutmaya çalıştığı yüzlerindeki gizli şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. İnsanlara geri döndüm.
"Okul eğitimim boyunca ailemden ve kardeşlerimden hep uzak kaldım. Aile kavramanı bilirsiniz, şimdi en kötü ailelerin mazlum üyeleri bile tatlı bir an hayalini kurar. Benim de hayalim abilerimdi. Aslan gibi, yüce dağlara benzeyen abilerimle başarılı işlere imza atıp adımızı en azından iki aylık bu süreçte yan yana duyurabilmekti.
Ne yazık ki bunu yapamıyorum.
Belki ailenin en küçük ve en hasta çocuğu olmamın şımarıklığıma verirsiniz, yine de sizinle babama olan kırgınlığımı paylaşmak isterim. İsmail Bey rica etsem başlatır mısınız?"
Kenarda bekleyen İsmail projeksiyon cihazına bağlı bilgisayardan babama yazdığım tehditvari mektubumun kopyasını açıp duvara yansımasına neden oldu.
"Bu belge babama yazdığım bir mektup. Biraz sert bir dille yazıldığının farkındayım, bunun için içtenlikle özürlerimi iletirim. Aynı zamanda durumum göz önünde bulundurulmasını da tavsiye ederim. Her gün uykularımdan vücudumun kaldıramadığı ağrılarla uyanıyor, canımın çektiği bir tadı duyumsamak istesem çok afedersiniz ama ağzımdan kan gelinceye dek istifra ediyorum. 17 yaşıma kadar aileme hasret büyümüşken bir de ailemin hiçbir parçasına ortak olamayacağımı bilmek, bunca acıya katlanmak ve yakın zamanda gitmek zorunda olmak beni ölümden daha çok üzüyor.
Bu görmüş olduğunuz kağıt, sevgili babam Baha Haznedaroğulları tarafından parçalara ayrılarak öleceğim için hiçbir hisseye ortak olamayacağımın, evde tek çöpe dahi iznim olmadığının konuşması yapıldı. Şu anda tedavim için kullanılan masraf dışında ailemden tek kuruş yardım almıyorum; bunun içinde kıyafet, kişisel bakım ve daha nicesi var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlker -Erkek Versiyon
Short Storyİnsan kendi öz ailesine yabancı olur, adım attığı yerlerden korkar mıydı? Ben korkuyordum; ebeveynlerime yaklaşmaktan, abilerime bakmaktan. Çünkü onlara karşı birer yabancıdan başka bir şey değilim. -Karışmış bebek hikâyesi değil, on yedi yıllık ömr...