~Bölüm 26~

8 4 2
                                    

Esin'den,

"Yeşillikler etrafımı sarmış durumdaydı. Etrafımda ağaçlardan oluşan güzel bir manzara vardı. Ve sanki karşıya geçmem için bana yol verir gibi kenara çekilmiş ve bana yol açmışlardı. O yoldan yavaşça geçerken tek yaptığım temiz havayı içime çekmekti. Hava harikaydı. Temiz, sessiz, sakin bir hava. Kuşların sesi bile sessizliği bozmamak için çıkmıyordu sanki. Tek bir araba yada başka bir ses yoktu. Bense manzaraya büyülenmiş bir şekilde öylece duruyordum. Hiç bir şey yapmadan. Fakat bir anda kulaklarımı çınlatan bir kurşun sesi duydum. Yere eğilip kulaklarımı kapatırken bir tane daha duyuyorum ama bu kurşun bana geliyormuş. Sonrası yok" dedim ayaklarımı yatağımda sallandırırken.

Uykumdan çığlık çığlığa uyanınca doktorum Mert Bey, Alesya ve diğer doktorları başıma toplamıştım. Hepsi bana endişeyle bakıyordu. Bense hala rüyanın etkisindeydim. Biri vuruluyordu. Daha sonrasında ben vuruluyordum. Hemde uzun sürmeden. Bu rüya bir mesaj mıydı? Yoksa "tesi çıkar" dediklerinden miydi?

"Tamam herkes çıksın biz Esin'le biraz konuşalım" dedi Mert Bey önümde diz çökerken. Korkmamın sebebi rüyamın kabusa demesi değildi. Kafama taktığım rüyalarımın hiç sekmeden gerçek oluşuydu. Çok rüya görmezdim yada görüpte hatırlamazdım ama görünce ve aklımda kalınca gerçek oluyorlardı işte. Abimin benden uzaklaştığı rüya gibi. Şu an birbirimize uzaktık. Hemde basit bir nedenden de değil!

"Konuşmak ister misin? Yoksa biraz daha iyi misin?" dedi hafif gülümseyerek. İlk günden bana çok daha iyi davranıyordu. En azından laf sokmuyordu.

"Rüyalarım gerçek olur" dedim zar zor. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Boğazım acıyordu. Ellerim terlemeye başlamıştı. Yutkunursam göz yaşlarıma akması için izin verirmişim gibi hissediyordum.

"Belki bu olmaz ha?" dedi buruk gülümsemesiyle. Halbuki beni tanımıyordu bile.

"Hayır hiç sekmez. Biri ölücek ve sonra ben!" dedim gözlerimdeki yaşların akmasına izin verirken. Yakında ölecektim. Ölücektim!

"Hayır ölmeyeceksin! Ben burdayken asla buna izin vermem"

"Ya sen burada değilken olursa?"

"O zamanda seni korurum. Anlaştık mı?"

"Ya benden önce vurulan kişi? Ona ne olucak?"

"O ölmeyecek. Kimse ölmeyecek. Ne sen ne de başkası. Tamam mı? Ben burdayım." değip sarıldı bana. Bunu o belirleyemezdi. Bu hayatın bize çizdiği bir yoldu. Bunu biz belirliyorduk. Gideceğimiz yolları biz çiziyorduk. O ise karşımıza hiç ummadığımız yerden bir şeyler çıkartıyordu. Ve biz bunu engelleyemezdik. Hiç bir insan bunu engelleyemezdi. Eğer vurulduysak ölüm ile aramızdaki çizgiyi bile hayat belirledi. O isterse yaşardık. O istemezse ölürdük. Hayat bizimle böyle oynuyordu işte.

"Bunu sen engelleyemezsin. Ama eğer bir gün ölürsem-"

"Hayır ölüm yok Esin!" dedi bana çatık kaşlarıyla. Bana neden böyle diyordu? Özellikle de ben yeni tanıştığı biriydim.

"Hayır var! Herkes bir gün ölür. Ve ben bir gün öldüğümde kimseye yaralarım hakkında konuşmasına izin verme tamam mı?" bunu ona neden söylüyordum bilmiyordum. Onun yanımda durması belkide yakın hissetmemi sağladı. Yada onun korkmuş hissi benim yenilmemi sağlamıştı. Bilmiyordum söylemiştim çünkü anlık bir şekilde yakın hissetmiştim onu. Belkide burada bir tek güveneceğim kişinin o olduğunu hissettiğim için söylemiştim.

"Tamam, söz veriyorum" dedi yüzümü ellerinin arasına alıp.

"Ama bir daha ölümden bahsetmek yok. Anlaştık mı küçük hanım" dediğinde başımı salladım. Artık biraz daha rahat hissediyordum. Ölecektim ama en azından benden önceki kişiden haberim yoktu!

KUSURLU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin