~Bölüm 35~

14 4 1
                                    

"Sen uyandığında Uzay'ın ölmüş olacak"

Bu cümle beynimde o korkunç sesle beraber tekrar ederken gözlerimi istemsizce kapatmıştım. Uyandığımda ise etraf karışmıştı. Kafamdaki ses beni rahat bırakmazken hala panikteydim. Ya bişey olduysa? Düşüncesindeydim. Ne mi olmuştu? Biri gelip beni bayıltmıştı. Ve uyandığımda Uzay'ın ölüceğini söylemişti. O sırada bağırdığımda Mert Bey sesimi duymuş ve odama gelmişti. Beni bayıltanı yakalamıştı fakat bu yararımıza olmamıştı. Gerçi beni bayıltanın hastanede çalışan bir doktor olduğunu görünce şok olmuşlardı ama dediğim gibi artık bunun bir önemi yoktu. Çünkü kaybettim. Zarar görmesini istemediğim kişiden uzaklaşırken onu tek bıraktım. Onu korumasız bıraktım. Ona zarar verdim. Ve şu an ona ne olduğunu bile bilmiyorum. Hala yaşıyor mu? Yoksa...

"Esin kalk yerden hadi güzelim." kafamı kaldırıp Mert Bey'e baktım. Yüzü neden bulanıktı? Yada benim gözlerim neden acıyordu? Ağlamaya hakkım var mıydı ki benim? Olucakları bile bile seyreden ben değil miydim? Şimdi niye bu canımı yakıyordu ki? Niye yüreğim parcalanmış gibi acıyordu? Neden?

"Bak. Onlara ulaşamamış olabiliriz ama hemen kötü düşünmeyelim tamam mı?"

"Sen uyandığında o ölücek dedi bana. Nasıl düşünmemi istersin? Tüm olaylardan sonra şaka yaptıklarını mı düşüneyim?"

"Tamam haklı olabilirsin ama bu yerde oturup bekleyeceğin anlamına gelmez."

"Ne yapabilirim ki başka? Elimden bir şey gelmiyor. Burada durdukça daha kötü hissediyorum. Ona bir şey olmasından çok korkuyorum. Ama ona bir şey olursa yanına gitmekten de korkuyorum." gelip yanıma oturduğunda devam ettim.
"Ağlamak istiyorum ama gözlerim o kadar acıyor ki daha fazla ağlamak istemiyorum."

"Seni anlıyorum. Böyle durumlar zordur. Zor atlatırsın fakat merak etme. Her şey bir gün yoluna girer."

"Ne zaman o gün? Çünkü bir an önce zaman makinasını bulup Uzay'ı oraya götürmek istiyorum."

"Neden sadece Uzay?" dedi hafif çatılmış kaşlarıyla.

"Çünkü benimle mutlu olabileceğine inanan bir aptal o. Tatlı bir aptal."

"Seni seviyor. Bunun neresi aptallık ki?"

"Sen söyledin. Beni seviyor. Aptal olduğunu gösteren kocaman bir neden bu."

Gözlerimi silip ayağa kalktım. Tam o sıradan Mert'in odasında telefon çaldığında oraya koştum. Benim telefonum çalıyordu. Kim olduğuna bile bakmadan açtım telefonu.

"Sevgiline merhaba demek ister misin Esin? Ama dur onu daha demin babacığın kalbinden vurdu. Bunu sana kimse söylemedi değil mi?" sinirden telefonu sıkarken telefon elimden yavaşça gitti. Ve ben kendimi yine yere bıraktım. Onu öldürmüştü. Onu kalbinden vurmuştu. Benim yüzümdendi.

"NERDESİN LAN!! NERDESİN!! KORKAK, SÖYLE YERİNİ DE YAPTIKLARIN İÇİN İNTİKAMIMI ALAYIM. HADİ SÖYLE!!!"

Arkamdan gelen bağırma seslerini artık kısılmıştı sanki. Yada hiç duymuyor gibiydim. Ne yapıcaktım şimdi. Uzay'ımı nasıl kurtarıcaktım?

Hani filimlerde kötü adam birini kaçırır ve onun dediklerini yapması karşılığında ailesine zarar vermezdi ya. Tam o durumdaydım işte. Elim kolum bağlıydı sanki. Ve sırf onun istediğini yapmadığım için sevdiğim, değer verdiğim birini öldürmüştü. Onu benim yüzümden öldürmüştü. Benim yüzümden ölmüştü. Beni sevdiği için, beni düşündüğü için, beni tanıdığı için öldürülmüştü. Hemde babam yüzünden. Babam sandığım adam yüzünden...

Telefon suratına kapatılmış sininirli bir adam gibi çıldıran Mert'e baktım. Benden daha kötü gözüküyordu. Onunda canı yanıyordu sanki. O da üzülmüştü bu duruma. Elinden telefonumu alıp abimi aradım yeniden. Telefon açılmayınca annemi aramaya başladım. Ve tekrardan Uzay'ı ve Deniz'i aradım. Hiç biri cevap vermiyordu. Kayıp olmuş gibiydiler. Son şansımı deneyip tekrar Tuğçe'yi aradığımda uzun çalışlar sonrası telefon kapandı. Evet, ya benden bir şey saklıyorlardı yada kötü bir şey olmuştu işte!

KUSURLU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin