~Bölüm 14~

14 4 1
                                    

2 AY SONRA,

Tuğçe iki aydır bizde kalıyordu. Karnı daha büyümediği içinde arada annesinin yanına gidiyordu. Tuğçeyi aklındaki düşüncelerden bir türlü vaz geçirememiştim. Hala kendisinin kötü bir hata yaptığını ve bu hata sonucu oluşan bebeğe alışamadığını söylüyordu. Kötü bir hata yaptığı kısım doğruydu fakat bebeği hala kabullenmemesi yanlıştı. Bebek onun içindeydi ve duygularından etkilenebilirdi. Evet! İlk yardım hocamdan bebeklerle ilgili bilgi topluyor ve internetten bakıp araştırıyordum. Çünkü ne Tuğçe'nin ne de benim yanlışlıkla da olsa hata yapmamızı istemiyordum. Hem Tuğçe onu ne kadar bir hata olarak görsede, arada onu eli karnında ağlarken görüyordum. Bazen ise eli karnındayken gülümsüyordu. Bu ona alışma dönemiydi. Yavaş yavaş kabulleniyordu sanırım artık.

Uzay'la da bu ara o kadar görüşemiyorduk. Gerçi ilk bir ay nadiren dışarı çıkmamız ve Tuğçe'nin durup dururken ağlamaları sonucu söylemiştik durumu. Uzay da yardımlarını eksik etmiyordu tabiki. Bir yere gidilecek ve bir şey lazım olduğunda onu çağırıyorduk.

Ben ise Tuğçe'nin dibinden ayrılmıyordum. Ona kendisine gösterdiği özenden daha fazlasını gösteriyordum hatta. Yemek saatlerini ayarlamıştım. Mesela dört öğün yemek yiyordu. Yemek aralarında ise meyve ve küçük çerezlerle atıştırıyordu. Arada kusmayı ihmal etmiyordu tabi ama yinde karnını doyurmak zorunda olduğunu söyleyip onun yemesine devam etmesini istiyordum. Uyuyup uyanma saatlerinide dikkat ediyorduk. Gece erken yatıp geç uyanıyordu Tuğçe. Öğle saatleride bir iki saat uyuyup kalıyordu. Hatta o gün dışarı çıktıysak ki bu nadir oluyordu, o zamanda akşam üstü tekrar bir iki saat uyuyordu. Bu duruma herkes alışmıştı. Tuğçe aradan bir bucuk ay geçtiğinde hamile olduğunu Denize de acıklamıştı. Buna ne kadar şaşırsamda bir şey dememiştim. Emre'yle de konuşmuyordu ve sanırım artık doğru insanların kimler olduğunu görüyordu.

Telefonum çalmaya başladığında hemen sessize alıp arayanının kim olduğuna baktım. Uzaydı. Telefonu çok bekletmeden açtım.

"Günaydın güzelim" dediğinde gülümsedim.

"Günaydın" dedim bende ardından. Bu olay Uzay'la bizim günlük rutinimiz gibi bir şey olmuştu. Her sabah Uzay beni arayıp halimi hatrı mı soruyordu.

"Sana bir haberim var" dediğinde tepsideki kahvaltılıkları masaya yerleştirdim.

"Ne haberi?" dedim telefonu omuzumun ve kulağımın arasında tutmaya çalışırken.

"Annemler akşam geldiler"

"Aa öylemi?"

"Evet, aslında bir ay daha kalıcaklardı ama oğluşunu çok özlemiş annem" dediğinde kıkırdadım. Uzay annesiyle konuşurken hep annesi ona oğluşum diye hitap ediyordu. Babası ise buna her defasında kızıyordu. "Oğluşum nedir koskoca adam oldu o" diye.

"Süpermiş!" dedim heyecanlı heyecanlı.

"Asıl süper olan o değil" dediğinde hafif kaşlarımı çattım.

"Neymiş asıl süper haber?"

"Hazır mısın? söylüyorum!" dediğinde gözlerimi devirdim. Bayılıyordu beni heyecanlandırmaya.

"Evet Uzay. Çatlatma insanı da söyle hadi." dedim hızlı hızlı.

"Annem seni akşam yemeğine davet ediyor!" dedi fısıltıyla. Ben doğru duyuyordum değil mi? Uzay az önce annesinin beni akşam yemeğine çağırdığınımı söylemişti. Yok ya ben öyle anlamıştım sanırım.

"Uzay hat gitti galiba. Bi kesildi, bi bişey oldu galiba. Ben daha demin bişey duydum ama yanlış duydum heralde. Daha demin ne dedin sen?"

"Annem seni akşam yemeğine çağırıyor dedim Esin." ah lanet olsun ki doğru duymuştum. Ne yapacaktım şimdi. Akşama kadar altı, bilemedim yedi saat var. O zamana kadar suratımı komple estetik yaptırıp, yemek yapmayı öğrenemezdim! Ayrıca daha önce bana sorulmayan bir sürü "önemli" sorular sorucaktı. Ve ben bu konularda da tecrübesiz olduğumdan, derslerimi çalışmadan gidecektim.

KUSURLU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin