Sevgili Jisung,Uzun süredir yazmıyorum. Bu günlerde ne yaptığımı da ne hissettiğimi de bilmiyorum. Yine o her günün aynı geçtiği sıkıcı okul günleri ve bunun yüzünden zaman bulamamak. Gerçi tüm gün uyuyorum, yaptığım pek bir şey yok. Yapmaya da gere yok az bir vaktim kaldı zaten. Uzun süredir beklediğim günü sayarken ne kadar yavaş geçtiğini düşünüyordum, sonra ne olduğunu anlamadan ekim aynına girmiştik.
Bu ayı tekrar yaşamak istemiyorum. Gerçekten garip ve kötü hissettiriyor. Geçen sene seni bulduğum aya bu ay sensiz girmek... nereden bilebilirdim ki? Oysa ki bu ay için güzel hayallerim vardı. Hepsi yıkıldı gitti. Şimdi hatırlamıyorum bile.
Ekim ayına 'aşk ayı' derler. Hayatlarının aşklarını, en iyi ilişkilerini bulacaklarını beklerler. Ben beklemedim hiç. Ama seni buldum. Evet ekim aşkımı buldum ve yeni bir şey öğrendim. Ekim'de bulunan aşklar sadece o zamana aitmiş. Ay bitince, aşk da bitermiş.
Gerçekten umutla ve heyecanla bekleyen insanları gördükçe üzülüyorum. Hayallerine yazık olacak.Uzun süredir duymadığım, duymak da istemediğim o şarkı şimdi her yerde çalıyor. Birbirlerini paylaşanlar, kimse paylaşmadı diye üzülenler, sevgilisi yok diye arkadaşını paylaşanlar, kimsesiz olduğu için kendini paylaşanlar, ayrılanlar, barışanlar, daha da yakınlaşanlar, tanışanlar, bitirenler... Her yerde, her türden paylaşılıyor. Sosyal medya korkunç bir yer. Herkes koyun sürüsü gibi, yazık.
Ben paylaşmadım hiçbir şey. Geçen sene ki ekim ayı arşivimde sen varsın. Bu sene boş. Kimse yok. Ne sen ne de başka biri. Zaten bilirsin ben kimseyi paylaşmam. Hele ki zamanında bizim olan şarkıyla asla yapmam. Ama sen istersen yaparsın. Senin biriyle yaşadığın özel bir şey yok, herkesle aynı şey. İhanet üstüne ihanet. Şarkılara da, hediyelere de, mekanlara da, olaylara da, duygulara da, anılara da, kişilere de... saygın yok senin geçmişe. Bugün yaşar, akşamı unutur, yarın siler ve yok olursun. Doğan bu senin.
Sen onun olduğu zamana takılı kalmaya devam et. Ve o günlere dönebilmek bu günlerini başkalarını önemsemeden, onları kullanarak geçmişe dönmeye çalış. Ama yine başarısızlıkla sonuçlansın, yine karşındakini önemsemeden bırak ve ortadan kaybol. Sen bu'sun işte. Daha kendini çözemezken başka düğümlerin üstüne yeni düğümler bağlıyorsun. Bilmem anlatabildim mi..
O günden bu güne çok şey değişti ama sen bir türlü değişmiyorsun. Gerçi değişmek için ve ya bir şeyleri değiştirmek için uğraşmıyorsun. Hatta istemiyorsun çünkü bu düzene alıştın ve düzeleceğini düşünmüyorsun. Oturduğun yerde ölmeyi ve kurtulmayı bekliyorsun sadece.
Neyse, ben bunları kime anlatıyorum ki? Asla sana ulaşmayacak sayfalarca sen olarak gördüğüm ve içimi döktüğüm, mektuba bile benzemeyen mektuplar var sadece.
Sanırım bunları yakacağım. Evin arka bahçesinde, ya da şehrin ortasında veya ısınmaya çalışan sokakta kalan insanlara ateş yakarım. Ya da o boş gözlerinde kırmızı-turuncu bir ışık oluştururum. O ışığın arkasında aynen senin gibi boş bakan, gözü yaşlı bir çocuk olsa, daha sonra o çocuk terk edilmiş bir evin içinde alevlerle yanıp kül olsa, o küçük ateş sadece gözüne değil tüm vücuduna renk verse nasıl olurdu peki?Güzel bir manzara değil mi? Hoşuna gitti mi? Aynen geçen seneki bahar gibi, birlikte olduğumuz bahar gibi. Her yer turuncu ve kırmızı renklere boyanmış. Ama yaprak değil ateşin rengi olsa bahar. Ormanda degil evde olsa renkler. Yukarıdan yaprak degil, hızla yükselen ateşin külleri dökülse üstüne. Daha güzel olmaz mıydı?
Ve arkada hafif bir melodi duymaya başlasan. Tanıdık bir melodi ama emin değilsin. Merak edip dinlemeye başlıyorsun. Gelen sese odaklanınca sözlerini yavaş yavaş duyuyorsun.Smoking cigarettes on the roof
You look so pretty and ı love this view
Don't bother looking down
We're not going that way
At least ı know ı here to stayEvet! Bu o şarkı.
We fell in love in October
Şarkı devam ediyor. Şimdi nakarat kısmına geldi.
We fell in love in october
That's why ı love fallBir dakika! Ufak bir değişiklik yapmalıyım.
I fell in love in october
That's why ı hate fallŞarkı zevkine göre değil, dinlemezsin pek. Senin için önemi de yok. Hiçbir zaman olmamıştı zaten. Yine de karşındaki terk ettiğin ev, içindeki çocukla birlikte yanarken bir şeyler hissedebiliyor musun? Acıyor mu vücudun, yoksa hissetmiyor musun hiçbir şey? Uyuştu mu duyguların ve bedenin? Bir ürperti hissediyor musun baştan aşağıya? İçini sızlatan bir acıyı hissedebiliyor musun? Dolanıyor mu aklında binlerce şey, yoksa tamamen boş mu zihnin?
Öylece bakakalıyorsun biraz uzaktan ışık saçan eve. Sıcaklığı değiyor tenine. Yine de üşüyorsun sanki. Üstün kalın olmasına rağmen üşüyorsun. Sanki bir şeyler eksikmiş gibi. Ama pek de umrunda değil. Tamamen yangına odaklamışsın. Bir şey yapmak istiyorsun ama yapamıyorsun. Hiçbir yerin hareket etmiyor.
Saat geç olmuş. Yanan evin tepesinde her zamankinden daha parlak görünen dolunay ve tüm gökyüzüne saçılmış, her zamankinden daha parlak yıldızlar. Etraf tamamen bomboş. Yanan evden ve senden başka hiçbir şey yok. Kül olan odun parçalarının çıkardığı sesten ve çalıların arasında cırlayan cırcır böceklerinden başka hiçbir ses yok. Her şey koca bir rüya gibi geliyor. Sonu gelmeyecek gibi öylece devam ediyorsun izlemeye.. Ve uyanıyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
317 gün | Minsung
Fanfiction☆ Hayatı yolunda gitmeyen, sevgilisi de ondan ayrılınca iyice çöken Jisung, eskiden her şeyini anlattığı sevgilisine bu sefer 317 gün boyunca mektuplar yazarak anlatır. |angst|