taehyung
önümdeki yarısı dolu olan bardağı kavrayıp içkimden bir yudum daha alırken aptal aptal sırıtmakla meşgul olan arkadaşlarıma baktım. her zamanki akşamlarımızdan birini yapıyor, oynadığımız doğruluk-cesaretlik oyunu sırasında bile saçma sapan şeylerden bahsederek gülüşüyorduk.
''doğruluk mu cesaret mi?''
''doğruluk.'' dedi namjoon kendinden emin bir şekilde.
''korkak orospu çocuğu ya. neyse soruyom tamam, minji'yi mi daha çok seviyosun bizi mi? ama baaak. bak adamsan dürüst cevap verirsin.''
''olum minji sevgilim, siz kardeşimsiniz. tabii ki sizi daha çok seviyorum.''
''vaaay.. bak işte bunu beklemiyodum. helal lan sana. gel buraya, gel lan gel bir sarılayım.'' dedi yoongi öne doğru atılarak kollarını ona sarmaya çalışırken.
''düt düt! homo alert!'' dedi jimin de, tek elini yumruk şekline getirip anons edermiş gibi bağırırken.
içimden salaklar, diye geçirip güldüm. her ne kadar birbirimize sayıp sövsek de aramızdaki bağ görmezden gelinemeyecek şekilde büyüktü. liseden beri birlikte olmamızın yanısıra, o zamanlar evlerimiz de çok yakın olduğundan beraber büyümüş sayılırdık. bu da yetmezmiş gibi üniversiteyi de aynı şehirde kazanarak birbirimizin götünden ayrılamadığımızı hem ailemize hem birbirimize kanıtlamıştık. seviyordum işte bu salakları.
bu yarı duygusal yarı komik anı bozan ise jungkook olmuştu. ''sarılma faslınız- (hıçkırık) bittiyse- (hıçkırık) devam edelim- (bir hıçkırık daha) yoksa bayılıp kalacağım.''
''çevirme sırası jimin'de.'' dedi namjoon sigarasını yerdeki kül tablasında hızlıca söndürürken.
''tamam.'' diye yanıtladı jim anlamsız bir şekilde gülerek. açıkçası onun bu hâli beni fazlasıyla eğlendirmişti. şu anda kendi kafamın da yerinde olmadığını söyleyebilirdim ama jimin her zamanki gibi hepimizden daha sarhoştu. bünyesinin bu denli zayıf olmasıyla arkadaş grubumuzun alay konusu olmaktan da kurtulamıyordu pek tabii.
jimin şişeyi çevirdiğinde şişe yavaşça jungkook'un önünde durdu. "doğruluk mu cesaret mi?"
en yakın arkadaşım, her zamanki gibi bayık gözlerle jimin'e bakıyor, çatık kaşlarıyla söylediklerini anlamlandırmaya çalışıyordu. "ha?"
"ohoo uçmuş bu da, baksanıza oyun oynadığımızın bile farkında değil." diye mırıldandı namjoon gülerek. aynı şekilde gülerek ona eşlik ettim. cidden jungkook ne zaman sarhoş olsa etrafındaki gerçeklikten kopuyor, bambaşka bir dünyaya ışınlanıyordu sanki.
soruyu yeni algılamış gibi "haaa.. evet, tamam anladım. doğruluk. doğruluğu seçiyorum." diye cevapladı hemen ardından jungkook.
"hmm.. ne sorsam ki ya..? HAH, buldum! en son ne zaman öpüştün?"
sorusuyla beraber jungkook'un kaşları daha da çatılmış, yüzünde anlam veremediğim bir ifade oluşmuştu. "ama.. hatırlamıyorum ki."
"bakir ölecek bu çocuk ya acil birini ayarlamamız lazım olmaz böyle. son öpüşmesini bile hatırlamıyor baksanıza."
"susun ya istemiyorum ben kimseyi işte, olamaz mı?"
sırıtarak kolumu omzuna attım. "aynen öyle, istemiyor kimseyi işte. rahat bırakın bebeğimi."
anında başı omzuma düşerken "sensin bebek." diye mırıldandı. aynen, benim.
"devam ediyo muyuz?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
pillow talk
Fanfictionand i found love where it wasn't supposed to be, right in front of me fwb texting / düzyazı slowburn⚠️