Siyah, bulaştığı yere rengini verirdi.
Elinize siyah bir kalem aldığınızda rahatça bütün renklerin üstünden gidebilirsiniz ama beyaz renk için aynı şeyler geçerli değildir. Beyaz renk; saftır, pek belli olmaz her şeyin üstünde. Bir rengi, beyaz bir kalemle boyayarak kapatmak zordur.
İyilik de buna benziyordu; kolayca yapılamıyordu. Ya da yaptığımız her şey kötü olarak algılanıyordu.
İyilik nedir diye sorsam, ne yanıt verirsiniz?
Ben şimdiye kadar iyiliğin tanımını; toplumun bütünlüğünü sağlayan evrensel kurallar olarak, bilirdim. Ama şunu hiç düşünmezdim; ya yanlış bir toplumdaysak?
Yanlış toplumlar zihinleri ele geçirir ve yönetim onlardadır.
Bende yanlış topluma denk gelmiş milyonlarca insandan sadece birisiydim. Belkide şuanda, yanlış toplumlar yüzünden Türkiye'de terörist olarak anılıyordum. Dış Dünya ile hiçbir bağlantım yoktu, belkide şuanda milyonlarca insanın nefretini kustuğu bir kızdım.
Aslında kız olmam bile, bazı insanlar için nefret kusmalarına yeterli bir sebep...
Gözlerim kapalı bir şekilde nerede olduğumu bilmeden öylece uzanıyordum. Uyanalı yarım saati geçmişti ama gözlerimi açmama neden olacak kadar da güzel şeylerin beni beklediği yoktu. Bende beklentileri olmayan birisi olarak, gözlerime kilit vurmuş zihnimi dinlendiriyordum.
Gözlerimi açarak bedenimdeki renkleri görmeye cesaretim yoktu.
Zihnim, savaşın ortasında kalmış bir çocuk gibiydi; yorgun, bıkmış ve ne olduğunu anlamayan..
Kafamdaki tümör her şeyi daha da zorlaştırıyordu, en ufak ses bile kulağıma mikrofondan çıkmış gibi geliyordu.
Sırtımdaki ağrı yüzünden bazen nefesim kesiliyordu, sırtıma ne olduğunu bilmesem de bazı tahminlerim vardı. Sırtımdaki acı; göle atılan bir taşın gölde yaptığı dalgalar misali bütün vücuduma yayılıyordu. Sırtımdaki acı yetmiyormuş gibi kafamdaki acı da buna ekleniyordu, zihinsel olarak yorgun olan bir insan için bu katlanılmazdı.
Gözlerimi hafifçe aralarığımda beni herkesin aksine beyaz bir oda karşılamamıştı. Boyasız duvarlar, sıvasız zemin, küf kokan bir odaydı. Başımı hafifçe kaldırdığımda üstünde olduğum şeyin, tahta bir sedir olduğunu fark ettim. Sırtımdaki acının nedenini buna bağlamayı denedim ama bayılmadan önce de bu acıyı hissetmiştim.
Yüzümü buruşturarak burnumu tutup yerimden yavaşça kalktım, iğrenç kokuyordu burası. Kolumdaki serum bitmişti, elimi götürüp iğneyi çıkardım ve çöpünü yere attım. Kolum iğnenin etkisi yüzünden sızlıyordu. Bakışlarımı kolumdan çekip karşıma baktığımda demir bir kapı gördüm.
Artık 'Demir Kapı' ifadesinden nefret etmeye başlamıştım, buraya geldiğimden beri çevremi kaplayan; dört duvar, bir demir kapı pskolojimi bozmaya başlamıştı.
Ayağa kalkmaya çalıştım ama kendimi kaldırmaya yetecek mecalim bile yoktu, sırtımı dikleştirdim, gözlerimi kapattım ve bir süre oturup kendime gelmeyi bekledim. Bedenimdeki acılar, hayatımda yakıcı izler bırakırken; kalemler kağıtlara çığlık seslerimi kusuyordu.
Çığlıklarımı, sadece kağıtta yazılanları yaşayarak okuyanlar duyabiliyordu. Duyulan çığlık sesi değildi aslında; duyulan acının sesiydi. Kalbimize mühürlenmiş karanlıklar bizi acıya götürüyordu. Göz kapaklarım onları açmam için direnirken, kapının açılma sesiyle direnişlerini kazandılar.
Gözlerimi açtığımda, karşımda o adamı gördüm. Bana acıyı tattıran adamı. Gözlerimi devirerek bakışlarımla onu baştan aşağı süzdüm. Adama da hak vermiyor değildim, ben olsam bende bir teröristi gebertene kadar döverdim ama sorun şuydu; burası Türkiye Cumhuriyetiydi, kimse hak hukuk olmadan birisine şiddet uygulama hakkına sahip değildi. Benim daha soruşturmam adam akıllı sonuçlanmadığı halde, söylediklerimi gururuna yediremediği için egosunu tatmin etmek adına bana şiddet uygulama hakkını kendinde görmüştü.
Ben onun nasıl bir asker olduğunu sorgularken, boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Yekta... adım Yekta."
Bayık gözlerle sormadığım sorunun cevabını verişini izlerken cümlelerini ardarda sıraladı.
"Bana iğrenir gibi bakmayı kes, vatanına ihanet eden birisine hoşgörüyle yaklaşacak halim yok."
"Senden hoşgörü bekleyen yok, bay asker bozuntusu. Daha soruşturmam bile bitmeden, terörist olup olmadıģım anlaşılmamışken bana şiddet uygulama hakkına nereden sahip olduğunu öğrenmek istiyorum?"
"Öncelikle doğru düzgün konuş, yaşadıklarını unutma ister-"
"Unutursam nolur be?! Yine mi döversin beni? Sen, erkeklere gücü yetmeyip hırsını kadınlardan çıkartan zavallının tekisin!"
Gözlerini sıkıca yumarak geri açtı ve sinirle bana baktı. Miğdemi bulandıran görüntüsüne ne kadar dayanamsam da sinirlenişine bakmak bende zevk uyandırıyordu. Sinirle soluyup elini burnuna götürerek sıktı, orangutan suratına benzemişti yüzü böyle yapınca.
"Bak, beni dinle tamam mı? Hiçbir şeyden haberinin olduğu yok, soruşturman kapandı artık bizim parçamızsın. Terörist olduģun ortaya çıktı, yalan söyleme artık."
Sırtımdan binlerce kez vurulduğumu hissettim bir anda, gözlerim yaşadığım şokun etkisiyle kocaman açılmıştı. Ellerimi ağazıma götürerek şaşkınca karşımdaki asker bozuntusuna bakakaldım. İnanamıyordum, bizim parçamızsın artık, demişti. Artık.. buradan çıkamayacak duruma mi gelmiştim? Kimse gerçekten masum olduğum halde bana inanmayı seçmemiş miydi?
Aklımdaki can alıcı sorular zihnimde bomba etkisi yaratıyordu, ruhum çekiliyormuş gibi hissediyordum. Ellerim anın şokuyla titremeye başlamıştı. İki elimle yüzümü kapatarak gözlerimden süzülen yaşları kapatmaya çalıştım. Ağlamayı sevmeyen birisine göre oldukça fazla ağlıyordum. Dayanamayıp hıçkırarak aģlamaya başlarken kendimden geçtiğimi hissettim. Kalbim sızladı ve birkaç saniye içinde yıkımı yaşadım. Yıkımın bana getirdiği koca bir enkaz yığınıydı ve içindeki acı dolu sesler...
Yanımda bir hareketlenme hissettiğimde yanıma asker bozuntusunun oturduğunu göz ucuyla gördüm. Daha yaşadığım şeyin enkazını atlatamamışken birde yanıma oturan iğrenç insanla uğraşmak vardı.
"Anlıyorum ama ağlama tam-"
Elini omzuma koyarak söyledikleriyle yerimden hışımla kalkıp elini ittirdim. Vücudumdaki yaraların sızısı kendini belli ederken aldırmamaya çalışarak gözlerimi silip yüzüne baktım.
"Sakın bana bir daha dokunmaya kalkma! Hem sen bir teröriste dokunmaya iğrenmiyor musun? Ne bu hareketler? Yaptığın şeyler söylediklerinde uyuşmuyor asker bey. Hemde sen beni anlayamazsın, sen benim gibi terörist olmakla mi suçlandın?"
Hiçbir şey söylemeden yerinden kalktı ve arkamdan birisine işaret verdi. İki kolumdan birilerinin tutmasıyla irkildim. Yanlarıma baktığımda siyah giyinimli özel harekat olduğunu düşündüğüm kişiler vardı.
"Bunu içeri atın."
"Emredersiniz, komutanım!"
Ağlamaklı bir şekilde beni götürmelerine izin verdim, artık hiçbir şeye direnecek gücüm kalmamıştı. Belirsizlik beni öldürüyordu. Sırtımdaki sızılar yerini koruyordu, başım her zamankinin aksine şimdi biraz daha iyiydi. Ve üstümdeki kıyafetler değişmişti, yerine siyah bir eşofman, siyah bir swetsort ve kahverengi botlar vardı. Bu benim açımdan buraya geldim geleli en iyi şeydi benim için. Çünkü pijamalarım beni soğuktan koruyacak kapasitede şeyler değildi.
Bulunduğum konudan uzaklaşmak ve başka şeyleri düşünmek beni ne kadar rahatlatsa da aslında çok zor bir durumun içindeydim. Çaresizdim, yalnızdım, belki Jilet abi vardı ama onu görmeyeli de kaç gün olmuştu Allah bilir. Ne zamandan beri uyuyordum bilmiyorum. Bilinmezliğin içindeydim, hayatımdaki her şey bilinmezlikle doluydu.
Enkazımdaki çığlıklar susmuyordu, yardım dileniyordu ruhu ölmüş bir insan için..
Bitiş.
Bu kurgumu bastırmak istiyorum, düşünceleriniz neler??
🧚♀️🦋
![](https://img.wattpad.com/cover/348416530-288-k627317.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TERÖRİST SANILDIM! | YARI TEXTİNG
RomanceNumara sallayarak teröristlerin ele başına denk geleceğimi nerden bilebilirdim ki? *Terörist Sanıldım isimli ilk kurgu.* >OLAYLARDAKİ YERLERİN GERÇEKLİKLE HİÇBİR ALAKASI YOKTUR, HERŞEY TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR.YORUMLARINIZI ONA GÖRE YAPIN. UYARI:ŞAHSI...