(6) Komutan Yekta

1.6K 104 47
                                    

YAZARDAN

Hissizlik.

Sanırım hissizliğin tanımına şunu uygun görebiliriz; yaşadığı duygu karmaşası, hiçkimse tarafından umursanmayan bir insanın, duygularını kimseye belli etmeden içinde yaşamasıdır bana göre. "Duygusuz." Benzetmesi yaptığımız insanların aslında duygularını kâle almadık.

Biz insanlar ağlayan birisine; sürekli ağlayıp durma! , gülen birisine; sürekli gülüp durma! Diyerek onların sevinç, üzüntü, korku ... gibi birçok duygularını kendi kafamızda köreltiyoruz. Yaptığımız yanlışların farkına varmak yerine karşımızdaki kişiyi haksız çıkartmanın binbir türlü yolunu düşünüyoruz.

Zeynep'de bu durumun madurlarından birisiydi; dinlenilmemiş, aşağılanmış, her türlü duygusu bastırılmaya çalışılmış bir insan. Kendi haksızlığını Zeynep'in üstüne atmaya çalışan insanlar, bu işte gayet başarılı olmuşlardı. Ya da başarılı olduklarını zanneden bir grup zavallıdan ibaretlerdi..

Yekta- yani Zeynep'e karanlık mahzende şiddet uygulayan kişi- planlarını tek tek yerine getiriyordu. Yaptığı küçük oyunlarla kalmamış, daha da ileri giderek Zeynep'e şiddet uygulamıştı.

Aslında mahzende Zeynep'e teröristlerin ele başı diye tanıttığı kişi; kendinin alçak oyunlarını öğrenen bir askerdi. Askerin öğrendiğini duyan Yekta hemen harekete geçmiş ve askeri, kimseye bilgi veremeden öldürtmüştü. Yekta öldürmezdi, öldürtürdü. Çünkü öldürdüğünü anlarlar diye korkan zavallının tekiydi.

Zeynep salladığı numaranın bir teröriste denk geldiğini zannederken, aslında denk geldiği kişi Yekta'nın ta kendisiydi. Yekta'da bunu fırsat bilerek, Zeynep'i binevi kullanmıştı. Terörist Yekta iken; kendine çalışan başka bir- küçük yaşta terörist olması için kaçırılan bir çocuğu- teröristi kullanmış ve ele başı diye tanıtmıştı. Diğer askerlerin inanması uzun sürmemişti çünkü Yekta bir binbaşıydı, aynı zamanda da deliller- sahte deliller- göstermişti. Bu sayede kimse ondan şüphelenmemişti. Zeynep'i de kullanarak dikkati iyice üzerinden çekmişti, ki şöyle bir şeyde vardı ki Yekta aynı zamanda çok büyük bir aptallık etmişti. Zeynep ona terörist olduğuyla alakalı hiçbir şey söylemediği halde, onu kendi grubundaki bir kişi zannetmiş ve depoya gelmesini söylemişti. Böylece delil göstermek için yazışmaları kullanırken aslında kendi grubunu da ifşa etmişti. Çünkü hepsi depoya gelmişti, İzmir'e  yapılacak olan baskın için konuşacaklardı; ama hepsi tutuklandı.

Teröristlerin birkez daha aptallıklarına gülmek istesek de, şuan Zeynep bu haldeyken gülmek çok da doğru olmazdı.

Yekta arkasına yaşlanmış bir şekilde kahvesini yudumlarken, düşünceli bir hali vardı. Gri Bölge'deydi. Burada görevli olan Amerikalı ajanlardan sadece birisiydi. Dikkat çekmemek için kurduğu türlü planlar ne kadar kendini yorsa da, ucundaki yüklü sermaye yorgunluğunu geri plana atıyordu. Para için her şeyi göze alacak birisiydi; yani aptalın tekiydi.

Deri koltukta iyice arkasına yaslanarak, bütün duvarı kaplayan koca pencereden karlı ormanı izliyordu. Kar, beyaz bir perde gibi bütün renkleri içine almıştı.

Yekta, doğanın güzel şölenine dalmışken çalan kapı sesleriyle kaşlarını çattı ve sinirli bir şekilde ofladı.

"Gel!"

Kapıya arkası dönük olduğu için kimin geldiğini göremiyordu, tekerlekli sandalyeyi ayağıyla ittirerek yüzünü kapıya döndürdü. Gelen kişi, mahkumların başında duran bir askerdi.

"Söyle asker!"

"Komutanım, terörist kızın ailesi kapıya dayandı. İllede girmek istediklerini söyledi, kızlarının bunu yaptığına inanmıyorlarmış."

TERÖRİST SANILDIM! |  YARI TEXTİNG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin