Onun İçin Parlayan ve Onsuz Parlayamayanlar

174 19 2
                                    

Kapı zilini duyduğum an yerimden sıçradım ve koşar adımlarla kapıyı açtım.
"Hoş geldiniz. Uzun zaman oldu, gelin." dedim hiç zaman kaybetmeden.
Hyunjin ve Felix içeriye girince ikisinede sarıldım. Onları çok özlemişim.
Hyunjin elimi tutup acıyla gülümsedi.
"İyisin değil mi?" dedi.
Hafifçe başımı salladım. "İyiyim."
Montlarını çıkartıp askılığa astılar ve kanepeye geçtiler. Karşılarındaki tekli koltuğa oturdum.
"Görüşmeyeli nasılsın?" dedi Felix özlemini çektiğim o inanması zor kalın sesiyle.
"Hala alışmaya çalışıyorum." dedim kaderle.
"Minho'dan mektup falan var mı, veya bir mesaj?" dedi Hyunjin. Bu soruyu sorarken beni üzmemek için ayriyeten özen gösteriyordu.
Hyunjin'e kısılmış sesimle cevap verdim.
"Hayır, hiç bir şey bırakmamış. Annesiyle görüştüm, onda da bir şey yokmuş."
Felix derin nefes alıp arkasına yaslanırken kollarını boynunda buluşturdu. "Neden en ufak bir mesaj bırakmadan gitti? Sana mektup bırakmıştır diye düşünmüştük."
"Ben de öyle düşünmüştüm, ama yok." dedim derin nefes alırken.
Hyunjin çantasından kocaman bir poşet çıkartıp bana uzattı.
"Minho'nun bazı eşyaları varmış. Sen hastaneden gittikten sonra verdiler."
Gözlerimin yaşarmasını engelledim ve titrememesi için çabaladığım ellerimle poşete uzandım.
"Teşekkürler." dedim titrek sesimle.
Poşete göz gezdirmek için baktığımda ilk gördüğüm Minho'ya aldığım güneş işlemeli, gümüş kolye oldu. Gözlerimin yaşarması çok uzun sürmedi.
Felix konuşunca ona baktım.
"Polislerle konuşup evini ziyaret edeceğini söylemiştin. Birlikte gideriz diye düşünmüştük."
"Olur, çok iyi olur. Kedileri de almam lazım yoksa barınağa gidecekler." dedim. Minho'nun kedilerini asla barınağa bırakamazdım. Bana çok ama çok kızardı. Üstelik o küçük şeylerle güzel anılarımız olmuştu.
"Hala almadın mı?" dedi Hyunjin.
Başımı iki yana salladım.
Hyunjin ayağa kalktı. "Öyleyse bugün gidelim de alalım."
Minho'nun bu konudaki hassasiyetini en az benim kadar iyi bilirlerdi.

Hazırlanıp çıktık, Hyunjin'in siyah jeep arabası ile polisin yolunu tuttuk.
Her zaman konuştuğum memur beni görünce ne istediğimi anlayıp diğer memurlardan birine el kol hareketi yaptı.
"Ev anahtarı için mi geldiniz?"
"Biz sadece ziyaret edeceğiz." dedi Felix.
Memur Bey masasından birkaç kağıt çıkarıp gözlerini kısarak baktı.
"Burada evin Han Jisung'a verileceği yazıyor. Onun için gelmediniz mi?"
Gözlerimi fal taşı gibi açıp merakla memura baktım. "Bana bu bilgi verilmedi."
Memur iç çekip arkada oturan iri bir memura sinirle baktı. "Sana haberleri vermeni söyledim!" diye bağırdı.
Hyunjin araya girdi. "Haberleri derken?"
Eliyle sandalyeleri gösterdi. "Oturun lütfen."
Dediği gibi oturup üçümüzde soran gözlerle memura baktık.
Dertli dertli homurdandı."Tanrım."
Gözlüğünü takıp yüzlerce kağıt arasında bir şeyler aradı. Bulunca boğazını temizleyip anlatmaya başladı.
"Öncelikle Lee Minho, evini size," bana baktı. "yani Han Jisung'a bıraktığını bildirmiş. Onun haricinde evinde yaptığımız aramada gizli bir dolaba gizlenmiş bir kutu bulduk, kilitli olduğu için kırmak zorunda kaldık. Birkaç tane buruşturulmuş kağıt, gül yaprakları ve iki tane de yüzük vardı. Bakmak istersiniz diye düşündük."
"Yüzük mü?" Hyunjin ve Felix birbirlerine baktı.
"Bakabili miyim acaba?" dedim ne olduğunu anlamaya çalışarak.
Memur ayaklanıp "Hemen getireyim." dedi. Geldiğinde elinde ahşaptan, ay ve güneş oymalı kırık bir kutu vardı.
"Buyurunuz." dedi kutuyu iki eliyle uzatarak.
"Teşekkürler." kutuyu büyük bir merakla aldım. Eve gidene kadar açmadan bekledim. Hyunjin ve Felix'le vedalaşıp evime varınca odama kapandım.
Bir süre öylece kutuyu inceledim. Cesaretimi topladığımda kutuyu açtım. Memurun dediği gibi buruşturulmuş kağıtlar, gül yaprakları ve iki tane yüzük vardı. Kağıtlardan birini açıp baktım. Birçok kelimenin üstü çizilmişti ancak okunabiliyordu. Daha fazla zaman kaybetmeden en baştan okumaya başladım.

"DENEME 2
Her şey planladığım gibi ilerliyor. Mumlar etrafı aydınlatıyor. Beklediğim saate o geliyor. Elini öpüp sandalyesini çekiyorum. Oturup merakla bana bakıyor.
En sevdiğimiz şarkı sadece bize özel çalıyor. Yemeklerinizi yiyip şarabımızı içiyoruz. Ayağa kalkıp yanına gidiyorum, d̶i̶z̶ ç̶ö̶k̶ü̶y̶o̶r̶u̶m̶ hayır ayaktayım.
"benimle.evlenir misin?"  DEMİYORUM ÇÜNKÜ ÇOK KLİŞEE."
Sayfanın kalanı anlamsız karalamalarla douydu. Hızlıca kutudan başka bir kağıt alıp okumaya başladım.
"DENEME 4
...
...
Ayağa kalkıp onu dansa kaldırıyor- iki erkek nasıl dans eder ki?"
Başka bir kağıt daha aldım.

"Evlilik teklifi planlaması DENEME 1
Han nehrine gidiyoruz, sadece biz varız. Jisung'un yüzü ay ışığında parıldıyor. Gözlerindeki ışık sonsuza dek parlasın istiyorum. Gülümseyerek soruyorum.
"B̶e̶n̶i̶m̶l̶e̶ b̶i̶r̶ ö̶m̶ü̶r̶ g̶e̶ç̶i̶r̶i̶r̶ m̶i̶s̶i̶n̶?"
"B̶e̶n̶i̶m̶l̶e̶ e̶v̶l̶e̶n̶?"
"B̶e̶n̶i̶m̶l̶e̶ e̶v̶l̶e̶n̶m̶e̶k̶ i̶s̶t̶e̶r̶ m̶i̶s̶i̶n̶?"
"L̶ü̶t̶f̶e̶n̶ b̶e̶n̶i̶m̶l̶e̶ e̶v̶l̶e̶n̶?"
"B̶e̶n̶i̶m̶l̶e̶ b̶u̶ d̶ü̶n̶y̶a̶d̶a̶n̶ -t̶i̶r̶ o̶l̶u̶p̶ g̶i̶d̶e̶r̶ m̶i̶s̶i̶n̶?"
"B̶e̶n̶ d̶e̶ğ̶i̶l̶d̶e̶ s̶e̶n̶ t̶e̶k̶l̶i̶f̶ e̶d̶e̶r̶ m̶i̶s̶i̶n̶?"
Tamam ciddileşelim.
"K̶e̶d̶i̶l̶e̶r̶i̶m̶i̶n̶ a̶n̶n̶- b̶a̶b̶a̶s̶ı̶ o̶l̶u̶r̶ m̶u̶s̶u̶n̶?" Belki sadece yüzüğü versem yeter.
Sanırım bunlardan birisini söylersem beni terk eder. Han-ah, lütfen sen teklif et halimi görmüyor musuun??? Çıldırıyorum."
Gözlerimden akan yaşlar mürekkebin dağılmasına neden oldu.
"DENEME 3
Romantik bir filme gidiyoruz, filmdeki karakter sevdiğine evlenme teklifi ederken bir anda yüzüğü çıkartıyorum ve filmden gelen ses " benimle evlenir misin?" diyor...
Çok ama çok saçma."
Son kağıda titreyen ellerimle uzanırken kalbimin param parça oluş sesiyle oracıkta donup kaldım. Minho bana evlenme teklifi edecekti, ama ben..
Son kağıdı da aldım.
"DENEME 5
Jisung'a sıradan bir günde hediye olarak kitap veriyorum.
Kitabı incelemek için açıyor ve içinde bir şey olduğunu fark ediyor. Bakıyor ve bir yüzük olduğunu görüyor. Yüzüğün daire içine aldığı bir sözcüğü dile getiriyorum.
"Güneşin olarak sonsuza dek senin için parlayacağım."
Emin olamadım, garip geldiiiii.."
Nefes almakta zorlanmaya başladığımda, kağıtları kutuya geri koyup kutuyu bir kenara kaldırdım. Kalbimin sailisede bir atışı kulaklarımda çınlarken, hiç durmadan akan göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim.
Minho benim yümümden öldü.
Minho benim yümümden öldü.
Minho benim yümümden öldü.
Minho benim yümümden öldü.
Kalbim her attığında bu sesi duyuyordum.
Dizlerimi kendime çekip titreyen ellerimle kulaklarıma vurmaya başladım.
"Minho benim yümümden öldü."
Ağlarken bir yandan çığlıklar atıyor, bir yandan da mırıldanarak tekrar ediyordum.
"Minho benim yüzümden öldü." Yavaş yavaş ayağa kalktım ve olabildiğince sakince odamdan çıktım. Mutfakta çekmeceleri aceleyle karıştırırken vücudumun titremesi işimi zorlaştırıyordu. En sonunda bir bıçak buldum, elimde sıkıca sıktığım bıçağı kendime doğrulttum.

The Dead Cat | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin