Bugün ders olmadığı için şükrederken Doongie kucağıma atladı. Önce birkaç tur kendi etrafında döndü ve kucağıma yattı. Camdan dışarıyı seyrederken yumuşak tüylerini sevdim.
Dün olanlardan beri Lino'yla hiç konuşmamıştım ve konuşabileceğimide sanmıyorum. Doongie'ye ve diğer kedilere baktığımda Minho'yu hatırlayıp duruyordum, ve dün olanlardan sonra pek rahatlatıcı gelmiyordu. Kendime bir daha asla böyle bir şey yapmayacağıma dair söz verdim. Bu yanlıştı, Minho'yu hala severken, hala ona aşıkken bunu yapmam tamamen yanlıştı. Hatta belki de Lino'yla Minho benzediği için böyle yapmıştım. Gerçekten pisliğin tekiyim. Doongie'yi kucağımdan kaldırıp yere bıraktım. Dışarı çıkıp temiz hava almaya ihtiyacım vardı. Üstüme Minho'nun kıyafetlerinden geçirip dışarı çıktım. Bir taksiye binip Han Nehri'ne gittim. Köprü boyu yürürken olan biten binlerce olaydan hangisini düşünüp, kafama takacağım karar vermeye çalışıyordum. Soğuk bir rüzgar esmesiyle titredim. Cep telefonumun titreşimini fark edince telefonu kulağıma götürdüm.
"Alo?"
"Selam, n'aber?"
Lino'nun sesini duyunca telaşlandım.
"İyi, sen?"
"İyi. Bugün buluşalım mı diyecektim."
"Şey ben dün için üzgünüm."
"Biliyorum biliyorum. O konuyu kapatalım. Yani istediğin bu, değil mi?" dedi.
"Evet. Üzgünüm."
"Neden üzgünsün?"
"Dün için"
"Haa, onun için mi, ben de bir şey sandım. Ee? Buluşuyor muyuz?"
"Olur. Nerede buluşalım?"
"Şey, senin evde buluşalım mı?"
"Olur."
"Öyleyse görüşürüz."
"Görüşürüz."
Telefonu kapadı.
Neden kabul ettim ki? Neden?Evi toparlamak için eve doğru yola çıktım. Taksi bulamadığım için yürüyerek eve gidiyordum ve hiç olmadığı kadar terlemiştim.
Eve varır varmaz her yeri toparladım. Terlediğimi fark edince aceleyle duş aldım.
Sıcak suda bedenim gevşerken aniden kapı çakdı. Suyu kapatıp belime bir havlu sardım.
Kapıyı açmadan önce üstüme baktım. Tanrım üst bedenim tamamen çıplaktı, neden bornoz giymedim ki?
Kapı bir kez daha çalınca hemen açtım.
Lino'nun bana dik dik baktığını fark edince o kadar utandım ki.
"Aa, şey, erken gelmedin mi?" dedim parmaklarımı ıslak saçlarımdan geçirirken.
"Saatleşmemiştik, seni aradım ama açmadın."
"Aa, ee o zaman girsene."
İçeri girerken kendimi saklamak için bir şey aradım, ama yoktu.
"Şey, sen otur ben geleceğim."
Üstüme bir şeyler giymek için odama girdiğim an kafamı yastığa gömüp bağırdım.
Üstümü giydikten sonra Lino'nun yanına giderken kendi kendine mırıldandığını fark ettim. Beni fark edince sustu.
Saçımı kurlarken yanına oturdum.
"Ee, nasıl gidiyor?"
"İyi, fena değil." dedim.
Bir süre sessizlik oldu, yine.
"Şey dün içi-"
"Aa kedilerin mi var? Çok tatlılar." dedi aniden ortaya çıkan Dori ve Soonie'yi görünce. Soonie ve Dori'yi sevmek için ikisinin de yanına gitti. Dori huysuz huysuz onu koklarken Soonie çoktan sevgi gösterisine başlamıştı.
"Çok tatlılar. İsimleri ne?"
Önce Dori'yi, sonra da Soonie'yi işaret ettim.
"Bu huysuz Dori, bu ise Soonie. Doongie nerede bir bakayım."
Evde Doongie'yi ararken bana seslendi.
"Üç tane mi? Kedileri bu kadar sevdiğini bilmiyordum."
"Sevgilim bana alıştırdı." dedim.
Doongie'yi kucağıma alıp Lino'nun yanına götürdüm.
"Amanın bu surat ne? Çok tatlı." dedi Doongie'ye parıldayan gözlerle bakıp.
Doongie'yi yere bıraktığım an esnemeye başladı.
"Çok tatlılardır."
Hala onları severken cevap verdi. "Gerçekten öyleler."
Kanepeye oturdum ve onları seyrettim. Lino sevme işini bitirince bana döndü. Kıkırdamaya başladı.
"Neden gülüyorsun?" dedim.
"Şey, saçın çok garip duruyor Rock Star gibisin."
Saçımı düzelttim. Yani denedim.
"Dur olmadı ben düzelteyim." dedi kalkıp hemen yanıma otururlen. Bacağı bacağıma değiyordu.
Saçıma uzanıp düzeltirken tebessümü suratından düşmüyordu. Bende gülümsedim. Saçımla uğraşırken kalbim hızlansada bir şey yokmuş gibi davrandım, en azından denedim.
"Neden bu kadar uzun sürdü?" dedim.
Geri çekilip suratıma bakınca kahkaha atmaya başladı.
"Ne yaptın saçıma?" dedim.
Aynaya doğru giderken ben bile halime güldüm. Saçımı iki yandan bağlamış gibi duruyordu. Saçımın ıslak olması kolay şekil almasına yardımcı olmuştu.
"Hadi bir de sende görelim." dedim.
"Hayır, hayır. Saçımı sakın öyle yapma." dedi kollarıyla beni engellemeye çalışarak.
"İntikam alacağım."
Onun saçını bağlamak için toka aldım ve
bağlamak için yanına gitsem de geri geri kaçmaya başladı.
Geri, geri ve daha da geri.
En sonunda sırtı duvara deyip kaçacak yeri kalmayınca saçını bağlamaya başladım.
"Sabit dur, yamuk yumuk bir saç olsun istemezsin."
Nefes sesini duyabiliyordum. Kalbinin hızını da. Dediğim gibi sabit duruyorken gözlerim dudaklarına kaydı.
"İşte oldu." dedim.Geri çekilip suratına baktım.
"Sana çok yakıştı."
Ben gülüyordum ancak o ciddiydi.
"Şu anda seni öpmek istiyorum. Dokunmak, kokunu almak."
Kalbim bana öp! öp! öp! diye bağırırken
beynim yapma! yapma! yapma! diye bağırıyordu.
Geri çekildim ve hiç bir şey duymamış gibi kanepeye geçip oturdum. O da bana ayak uydurdu.
"Hey, saç bandı da takalım çok komik olursun." dedim az önce söyledikleri aklımda uçuşurken.
"O zaman sen de takacaksın."
İçeriye gidip saç bandını ararken kalbim yerinden fırlamasın diye elimi kalbime götürdüm.
Neden bu aptal saç bandını takıyoruz?
Elimde pembe saç bandlarıyla geri döndüm ve bir tanesini ona fırlattım.
"Neden bunu yapıyoruz?" dedi saç bandını esnetip, incelerken.
"Çünkü başka işimiz yok. Ve bu halin çok tatlı." dedim.
Onunla flörtleşme! Kendine gel Jisung!!
"Madem böyle düşünüyorsun,"
Saç bandını taktı ve beni öldürecek gibi keskin bakışlarla baktı.
"Nasıl?" diye sordu.
"Lütfen beni öldürme."
"Tamam, canını bağışlayacağım. Ama sen de saç bandını takacaksın. Yoksa artık benim olursun." dedi.
O an saç bandını elimden fırlatıp dudaklarına yapışmak istedim. Ama sürekli kendime kimin evinde olduğumu hatırlattım. Minho'nun evindeydik. Minho'ya bunu yapamazdım.
Saç bandını kafama takıp ona baktım.
"Düşünsene, bir komşu geliyor ve bu halimizle kapıyı açıyoruz, ve ona böyle bakıyoruz." dedi.
Seni öldüreceğim bakışını yaptı, tatlı saçlı bir katil gibiydi, ve ben bu katile aşıktım.
İkimizde salak salak gülerken sürekli aklıma gelip duran o düşünceyi susturmaya çalışıyordum.
Öp onu. En fazla ne olabilir ki? Hadi, öp!!
"Pijama partisi gibi oldu." dedi.
Bunun üstüne ansızın ağzımdan sözcükler dökülüverdi.
"Neden bu gece burada kalmıyorsun? Film izleriz."
Kendimi yumruklamak istiyorum.
"Olur. Güzel bir fikir." dedi heyecanla.
"Sana Minho'nun pijamalarından verebilirim, benimkiler sana olmaz."
"Konusu açılmışken, senin belin nasıl oluyorda o kadar ince oluyor?"
Hassiktir. Beni öyle gördüğünü tam unutuyordum.
"Bilmem, öyle işte." dedim konuyu kapamak için.
"Diyet falan mı? Veya spor?"
"Yani düzenli olarak koşu yapıyorum sadece."
Sessizlik...
Boğazımı temizledim.
"Ne izleyelim? Korku filmine ne dersin?"
"Olur. Korku severim."
Minho gibi.
Ona Minho'nun pijamalarından birini verdim ve bir korku filmi açıp patlamış mısır yaptık.
"Başlatıyorum." dedi.
Başlattı.
Filmin ortalarına doğru ani bir sahne olunca aniden elimi sıkıca tuttu. Geri çekmedi de. Rahatsız değildim, mutluydum. Yaklaşık yirmi otuz dakika kadar el eleydik. Bir katilin aniden çıkıp genç kızı öldürmesiyle hafifçe koluna girdim.
Bunu neden yapıyorum.
Geri çekmeye çalıştım, ama ona yapışmış gibiydim, bırakmak istemedim.
Film bitince kolunu bırakıp geri çekildim.
"Normalde bu kadar korkmam."
"Evet evet eminim." dedi başını sallayıp.
"Ciddiyim!!" dedim sesimi yükselterek.
"Korkudan koluma girdin, ne diyorsun be?" dedi gülerek.
Elimdeki yastığı fırlattım.
"Sende elimi tuttun!"
"Ama o farklı." dedi.
"Nedenmiş o?"
"Çünkü elini tutmak istemiştim sadece. Korkmakla ilgisi yoktu." dedi.
Bir yastık daha fırlattım
"Bu ne içindi?" dedi fırlaytığım yastığın ardından bana bakarak.
"İstediğim içindi."
"Her istediğimizi yapabiliyor muyuz? Benim neden haberim yok." dedi.
"Çünkü şu anda benim evimdeyiz, burada benim kurallarım geçerlidir."
"Yani bir şey yapmak için senin de istemen mi gerekiyor?" diye sordu.
"Evet."
"Pekii.."
Sustu.
"Peki ne?"
"Bu kadar, sadece peki."
"Tamam."
Lanet olsun!!! Onu çok feci öpmek istiyorum.
Sakin. Sakin. Sakin.
Bu geceyi onu öpmeden geçirirsem kendimi tebrik edeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Dead Cat | Minsung ✓
RomanceDÜZENLENİYOR~ Sevgilisinin ölümünün ardından tıpatıp ona benzeyen birisiyle tanışan Han Jisung zamanla bu benzerlikler arasında kafası karışır ve ne yapacağını bilemez hale gelir.