1: İntihar Edenler ve Geride Bıraktıkları

995 59 5
                                    


♪♫*•♪________________________♪♫*•♪

Unutmak istemediğim
güzel anılarımda barınan herkese...

♪♫*•♪________________________♪♫*•♪









Han Jisung
~°☆・゚'☆。・:*:・゚'☆~

O an aklım başımda değildi. Ne yaptığımın da farkında değildim.

İyi değildim.

Sıradan bir günde binaya girdiğimde görmeyi beklemediğim görüntülerle karşılaşmıltım. Hem midem bu leş kokuyu kaldıramamış hem de yüreğim bu görüntüye, sevdiğimin boynuna dolanmış o ipin gerçekliğini kaldıramamıştı.

Minho'nun ölümünün bu şekilde gerçekleşeceği asla aklıma gelmezdi. Onun böyle bir şeye kalkışacak biri olmadığını bilirdim çünkü..

Yardım ekipleri binaya doluşmuştu amcak olayı izleyen şaşkın komşularda dahil herkes biliyordu ki yardım in çok geçti.

Yine de içimde ona yardım edebileceğim bir konu olduğuna dair bir his vardı. Büyük bir his.

Hayatımın anlamı olan adamın intiharı yaşanmışken düşünemez haldeydim. Mantıklı mı değil mi düşünmeden polis şeridiyle sınırı çizilmiş bölgeye, evimizin kapısına doğru ilerledim.

Birisi kolumu sımsıkı tutarak beni polis şeritleriyle çevrelenmiş bölgeden uzak tutmaya çalıştı.
"Beyefendi lütfen polis şeridini geçmeyin!" diye feryatlar koparıp beni geri çekmeye çalışıyordu.

Ancak benim bir parçam oradaydı. Kaybetmekten en çok korktuğum insan oradaydı. Ve durumu iyi değildi.

Kalbim küçücük bir zindana tıkılmış gibi sıkışıyor ve orada kurtulmak istiyordu.

İyi değildim.

Kolumu onu tutan ellerden kurtarıp şeritlerin ardına hızla atıldım.

Onu kurtarmam lazımdı. Bir ihtimal olmalıydı. O ihtimale ihtiyacım vardı.

Gerçekçi olamazdım. Bir mucizeye ihtiyacım vardı. Hemen şimdi. Sonra değil, hemen şimdi bir mucizeye ihtiyacım vardı.

"Onu görmem lazım!" göz yaşlarım ve hıçkırıklarıma rağmen gür bir sesle haykırabilmiştim. Ancak bu yeterli değildi. Sesimi duymuyor gibi davranıyorlardı. Anlamıyorlardı.

Koşarak bir zamanlar Minho ve bana ait olan, yıllarca birlikte yaşadığımız dairemize yöneldim.

Arkamdan gelen birkaç polis memuru daireye girmeme olanak sağlamadan kollarıma sıkıca yapışmış ve beni zorla geriye doğru sürüklemeye başlamışlardı.

Dişlerimi birbirine bastırdım ve tüm gücümle oradan kurtulmak için çırpındım. Avazım çıktığı kadar bağırdım, feryatlar koparıp bağırdım.

"Bırakın beni!" dedim "Onu görmem lazım diyorum! O benim sevgilim."

"Üzgünüm ama bu imkansız." diye açıklama yapmaya çalışan polis kolumu tutarken ilerlemem imkansızdı.
Yinede çırpınmaya devam ettim.
Onu tekrar görmek zorundaydım.

"Bırakın beni!" diye bağırdım. Sesim iyice kısılmış, küçülmüştü. Kolumdan çekiştirip beni geriye sürüklemeye devam ettiler. Bir sandalyeye oturttuklarında doğruca ayağa kalktım ancak yine beni durdurdular.

"Lütfen durun. İşimizi zorlaştırmayın." dedi polis memurlarından bir diğeri.

Gözlerimden akan sıcacık yaşların yanaklarımdan bir haritayı takip edercesine süzüldüğünü hissedebiliyordum. Bu soğuk havada hissetmek isteyeceğim son sıcaklık buydu.

"Bırakın beni." diye haykırdım son bir güçle.
"Lütfen bize zorluk çıkartmayın ve burada oturun bayım."
"Onu görmem lazım. Onu son kez görmeme izin verin."
Sesim giderek yok olmasına rağmen hala bağırıyordum. Sesim bir fısıltıya dönüşene kadar bağırdım. Elimden başka bir şey gelyordu.

Tonla şaşkın surat bana bakıyordu. Sanki tepkim anormalmiş gibi davranıyorlardı. Umrumda değildi! Tabi ki değildi. Konumuz Minho'ydu. 

"Beni bırakın." diye tekrarladım çatlak sesimle.

Bir kez daha tekrar etmeye hazırdım ancak aniden enseme inen hafif bir uyuşma hissiyle birlikte gözlerim ve bilincim ağır ağır kapandı. Direnmeye çalışsam bile çoktan uykuya dalmıştım.

Gözlerim tamamen kapanmadan hemen önce bir kez daha haykırmayı başarmıştım.

"Onu son kez görmeme izin verin!"

~~~

Onun ölümünün beni sarsacağını tahmin edebilirdim, ancak böylesine bir kalp kırıklığının var olabileceğini dahi düşünememiştim. Bunu anlamak için yaşamam gerekmişti. Ve şimdi çok iyi anlıyorum.

Neden buna kalp kırıklığı dendiğini anlıyorum. Çünkü kalbinizde bir boşluk oluyor, sizi içine çekiyor ve bu asla durmuyordu. Bir kara delik gibi sizi içeriden yok ediyordu. Elinizden geleni yapsanız dahi nafile kalıyordu. Sadece bu kara deliğe düşüp tamamen kaybolmayı bekliyordunuz. Asla bu gerçekleşmiyordu.

Sevdiğinizi kaybettiğinizde gerçekten yalnızlığın ne olduğunu anlıyordunuz. Asıl yalnızlığın ne olduğunu çok daha iyi anlıyordunuz. Hiçbir şey yapmadan boş bir duvarı seyrederken buluyordunuz kendinizi. Size seslenen yakınlarınız dahi duyamaz hale geliyordunuz.

Annem "Jisung, beni dinliyor musun?" diye yüksek sesle sorduğunda dalgınlığımdan kurtuldum.

Ona sorar gibi baktım çünkü onu dinlememiştim.

Gözlerimi uzun süre kırpmadığım için miydi yoksa sadece hastane odasının göz kamaştıran parlak beyaz ışından mıydı bilmiyorum ama gözlerim ağrıyordu. Belki de ağlamaktandı.

"Hı?" diye mırıldanarak sordum.
"Anlaşıldı," dedi ellerini beline koyup. "Beni dinlemedin."
"Üzgünüm." diye mırıldandım ve hasta yatağında kolumdaki serumun çıkmamasına dikkat ederek kıpırdandım.

Bir süre suratıma baktı, gerçekten üzgün olduğumu görünce omuzları düştü.

"Ona fazla bağlanmaman gerektiğini söyledim." dedi nasihat eder gibi.

Ona dik dik baktım. Uyarır gibi.

O Minho'yla beni hiçbir zaman desteklememişti. Erkek olduğumuz için miydi yoksa gerçekten Minho'yu sevmediği için miydi bilmiyorum.
Minho'ya karşı hep bir kin barındırırdı içinde. Bana her zaman ondan ayrılmamı söyleyip durmuştu. Minho'nun beni aldatacağını falan söylemişti. Ona güvenmediğini söylemişti.
Beni burada bırakıp tek bir mektup dahi yazmadan intihar edeceğini söylememişti.

Sessiz kaldı, ne kadar yılgın bir halde olduğumu anlamış olmalıydı. O bir koltuğa oturduğu sırada bende kolumdaki serumun bitmesine ne kadar olduğuna baktım. Yarılanmıştı. Uzun zamandır buradayım ve sadece yarısı bitmişti. Bunalmıştım. Çok.

Derin bir iç çektim ve arkama yaslandım. Neden burada olduğumu bile bilmiyordum. En son hatırladığım şey Minho'nun tavana asılmış ölü vücuduydu. O görüntü her aklıma geldiğinde kendimi tarif edilemez bir şekilde berbat hissediyordum. Kusmak istiyor, göz yaşlarım içinde boğulup gitmek istiyordum. Duygularım karman çormandı. Bir rüyanın içinde yaşıyormuşum gibi hisseyırdum kimi zaman. O zamanlardan biri de şu zamanlardı. Gerçek olamayacak kadar beterdi.

Annem bayıldığımı söylemişti. Bunu hatırlamıyordum. Daha önce hiç bayılmamıştım. Çok kez panik atak grçirmiştim ama hiç bayılmamıştım. Bu yüzden nasıl olduğu hakkında bir bilgim yoktu. Bunun bir önemi yoktu. Minho'yu görmek istiyordum. Ona sarılmak ve öpmek istiyordum. Şimdiden hasrenden ölmek istiyordum.

The Dead Cat | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin