Gerçekten Kaçanlar ve Sadece Koşanlar

150 19 8
                                    

Gözlerimi güneşe açtım. Başımı çevirip yer yatağında yatan Lino'ya baktım. Uyurken çok tatlı görünüyordu. Bu düşünce Minho'yu aldatıyormuşum gibi hissettiriyordu bana. Berbat bir histi bu.
Onu uyandırmamak için sessiz ve yavaşça ayağa kalktım.
Mutfağa gidip kahvaltıda ne yapmam gerektiğini düşündüm. Ya da kahvaltı yapıp yapmamam gerektiğini.
Annemin getirdiği yosun çorbasını dolaptan çıkarıp ısıttım. Yemek konusunda anneler daima kurtarıcı olurlar zaten.
Kedilere mama koyup onların kürklerini taradım, taranmayı seviyorlar. Bu işleri tamamladıktan sonra ise cam kenarına geçip Minho'nun günlüğünü aldım, en son kaldığım sayfayı bulup okumaya başladım.

"1996
Sevgili Günlük
Jisung'la düzenli olarak her sabah koşuya çıkıyoruz. Birlikte nereye kadar gidebilirsek gidiyoruz. Bazı sabahlar Han Nehri'ne gidiyor, orada koşuyoruz. Bilmiyorum ama Jisung'a her bakmamda sanki güneşe bakıyormuşum gibi istemsizce gülüyorum. (Güneşi severim bu arada)
Yine ona baktığım ve mal bir aşık gibi sırıttığım anda bana dik dik baktı.
"Neden gülüyorsun?" dedi.
"Sadece çok tatlısın." diye mırıldandım.
"Ahh, sürekli beni seyrediyorsun." dedi sanki bundan rahatsızmış gibi.
"Seni seyretmeyi seviyorum. Sonsuza dek seni izleyebilirim." dedim ona. Kulağa klişe geliyordu. Utanç verici. Ama gerçek şu ki cidden onu saatlerce seyredebilirdim. Hiç sıkılmadan.
"Bu biraz ürkütücü." dedi ve kıkırdadı.
"Ve romantik." diye ekledim sırıtarak.
"Yanii.. pek değil." dedi dürüstçe. "Daha çok ütkütücü."
Onu omzumla dürttüm.
"Gayet romantik bir kere. Sen bilmiyorsun."
"Romantik değilsin." dedi başını iki yana sallayarak. Kaşlarımı çattım o ise hala dalga geçer gibi sırıtıyordu.
"Öyleyim." dedim emin bir tavırla. "Kalbini durdurabilirim."
"Buna romantiklik değil seksilik deniyor."
"Eh, sanırım bu da uygun." diye homurdandım.

Koşmayı bırakmış, sakin sakin yürüyorduk, birden bire durdu ve karşıma geçip dizlerinin üzerine çöktü. "Bugün okulu benimle asar mısın?" dedi. Sanki evlenme teklifi ediyormuş gibi ciddiydi bir hali vardı. Önümde diz çökmüş elerimi tutmuştu. İkimizde güldük.
"Evet!" dedim heyecanla.

Sonrasında okula gitmek yerine birlikte dayısının yerine gittik. Güzel bir yemek yedik ve biraz soju içtik. Neyseki ikimizde ayıktık, sanırım. Sanırım biraz sarhoş oldum..."

Lino'nun beni izlediğini fark edince hızla günlüğü kapadım.
"Gelsene." dedim.
"Böyle iyiyim." dedi ve başını yana eğip bana dik dik baktı. Kapıya yaslanmış öylece duruyordu.
"Orada dikilip beni mi izleyeceksin?" diye sordum.
"Belki." dedi uyku dolu bir sesle. "Seni izlemeyi seviyorum." diye de ekledi.
"Bu biraz ürkütücü." dedim. Ürkütücü olan tek şey beni seyretmeyi sevmesi değildi. Az önce okuduklarım ve şimdi olanlar...

Yine bana öyle baktı. Aşıkmış gibi. Bir insan bu kadar hızlı aşık olamazdı. Uzun süredir tanışmıyorduk, ama sanki uzun süredir beni tanıyormuş gibi bakıyordu.

Mutfaktaki sandalyelerden birine oturdu. Uzun bir sessizlik vardı. En sonunda bu sessizliği bir bıçak gibi kesti.
"Stüdyoda olanlardan dolayı arkadaşlığımız zedelenmiş gibi hissediyorum." dedi.

Neden durduk yere bu konuyu açtı ki?

"Aa, şey, bu konu beni geriyor, demek istediğim bir hata yaptım ve bitti gitti." özellikle bunun bir hata olduğunu söylemiştim. Ama nedense bunu söylememeliymişim gibi hissettim.
"Peki. Bir hata yaptın ve bitti gitti." diye tekrar etti beni.
Bana bariz bir şekilde trip atıyordu. Bunda belki haklıydı, belki de değildi ama bu kesinlikle sinirimi bozmuştu.
"Bak seni üzmek istemedim, biliyorsun değil mi?" dedim sakin bir şekilde. "Sadece bir anda oluverdi, ve evet bu bir hataydı, Lino. İkimizde hemfikiriz bu konuda. Zorluk çıkartma."
"Dur, dur, dur." ellerini iki yana açtı ve öfkeli gözleriyle çelişse bile tuhaf bir şekilde sırıttı. "Ben mi zorlaştırıyorum, Jisung." dedi. "Ben mi?" diye tekrar etti. Burnundan alay eder gibi gülüp devam etti. "Her seferinde sana adım atmamak için kendimi tutuyorum ve şimdi gelip bana her şeyin içine ettiğimi mi söylüyorsun?"
"Öyle bir şey demedim." onun aksine sakin davranıyordum, yinede bu olay giderek büyüyordu. "Sadece olmadığımız bir şey için bana trip atıyorsun." dedim ona.
"Belki de olmadığımız için trip atıyorumdur."
Bir süre ona öylece baktım, gözlerinin içine baktım.
"Çünkü ben hala Minho'ya aşığım." dedim dürüstçe. "Başka birine aşıkken seninle birlikte olamam."
Dudakları titredi, gözleri dolmuştu. Boğazından çıkan bir sesle bağırdı.
"Sikeyim Minho'nu!" sinirli gözleri bana o gün bana yaptığını, ya da yaptığını sandığım günü anımsattı. Gözlerindeki öfkeli ateş tamamen aynıydı.
Derin bir nefes aldı. "Tamam, üzgünüm." dedi sakin bir mırıltıyla.  "Sana bağırmak istemedim... Sadece... ben..."
"Lino lütfen gider misin?" dediğim sırada bebek gibi ağlamaya başladım. Bana dik dik bakmaya devam etti.
"Lino çık git, lütfen."

"Her kavga etmemizde kaçacak mısın Jisung?" dedi bana.

"Her kavga etmemizde kaçacak mısın Minho?"
Ona tam olarak böyle söylemiştim.

Kafamda yankılanan sesimi duydum.
"Neden böyle yapıyorsun?!" diye bağırdım."Neden sürekli bana Minho'yu hatırlatıyorsun? Sürekli onun gibi davranıyorsun, neden?" sesim kesilmişti, boğazım acıyordu..
Çömelip dizlerime sarıldım ve gözyaşlarımı içimde tutmayı bıraktım.
"Üzgünüm." diye mırıldanırkenki sesi sakindi. "Tanrım, ağlamayı bırak. Kendimden nefret etmeme neden oluyorsun."
Elini sırtımda hissettim. "Lütfen ağlama Han."
Başımı kaldırıp ona baktım, yanaklarından bir damla yaş süzülürken parıl parıl parlayan gözlerine baktım. Bana sıkıca sarıldı. Onun omzunda ağlamak beni az çok sakinleştirdi.
"Seni arkadaşım olarak seviyorum. Ama bana sürekli Minho'yu hatırlatıyorsum..."
Nefesinin hızını, hatta kalbinin ritmini hissettim.
"Seni gerçekten çok seviyorum. Ama..." diye tekrar etmeye çalıştım. Ancak hıçkırıklarım bana engel oldu.
Konuşmakta zorlanıyordum.
"Şş-şşt,"
Sırtımı sıvarken kendimi küçücük hissettim. "Geçti. Konuşmak zorunda değilsin." dedi. "Üzgünüm." dedi.

Ne kadar süre onun kucağında ağladım bilmiyorum ama uzun zamandır sırtımda taşıdığım yükü atmış gibi hafiflemiş hissediyordum.
Sıcak elleri yanağımdaki göz yaşlarını sildi.
"Seni seviyorum. Ve her şey yoluna girecek. Bana güven."  diye fısıldadı.

The Dead Cat | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin