Tüm derslerimiz bitince kararlaştığımız gibi içmeye gidecektik.
"Felix ve ben gelemeyeceğiz. Büyükbabam hastaneye kaldırılmış. Onu ziyaret edeceğiz." dedi Hyunjin.
"Çok geçmiş olsun." dedim.
"Teşekkür ederim. Siz eğlenmenize bakın. Görüşürüz."
Bize el sallayıp gittiler.
"Hadi, dayının yerine gidelim." dedi.
"Olur. Bu sefer kimçi de alalım."
"Nasıl istersen."
Birlikte yürüyerek gidiyorken bir saniyeliğine elleri ellerime deydi. Sanki daha önce deymedi de..
Elini tutmamak için can çekişirken pat diye durdu.
"Jisung iyi misin?" dedi.
"Evet neden?"
"Bilmiyorum, sormam gerekiyormuş gibi hissettim." dedi.
Dayımın yerine varınca her zamanki yerimize geçtik.
Dayım hemen dört şişe soju getirdi.
"Yemek alacak mısınız?" diye sordu.
"Evet, bir tane acılı kimçi." dedi.
"Ben ddeobokki alacağım. Acısız oşursa süper olur."
"Tamamdır." dedi ve gitti.
İkimizin arasındaki bu sessizliği fırsat bularak konuştum.
"İstersen bugün stüdyoya gidebiliriz. Orayı sevmiş gibisin."
"Evet orası harika." dedi gülümseyerek.
"Hiç şarkı söylemeyi denedin mi?" dedim merakle.
"Elbette, fena sayılmam. Daha çok dansçıyım diyelim." dedi yarım bir gülümsemeyle.
"Herhangi bir hayalin var mı?" diye sordum bu sefer.
"Beni sorguya mı çekiyorsun?" dedi yarım gülüşünü tamamlayarak.
"Evet dersem soru sormayı bırakır mısın?" dedim.
"Hayır."
"Ee? Cavp?"
"Profesyonel dansçı olsam gerisi gelir herhalde." dedi.
"O zaman neden sanat üniversitesindesin? Konservatuar okuman gerekmez mi?"
"Vardı ama..."
"Ama ne?"
"Ama orada sen yoktun." dedi. Gözlerimi devirdim. "Ciddiyim neden buraya geldin."
Dayımın az önce getirdiği yemeğin tadına baktı.
"Ben de ciddiyim." dedi. Gerçekte ciddi görünüyordu. İnanmamış olsam da sordum.
"Benim için mesleğinden mi vazgeçtin yani?" dedim sırıtarak.
"Evet." dedi gururla.
"'Evet' mi?"
"Yemek harika, tadına baksana." dedi ve tabağını uzattı.
Yemeğimden biraz aldım.
"Gerçekten harika." dayıma seslendim "Yemek için teşekkürler"
Yemeğimizi yiyip bira içimiştik. Hafif kafam iyiydi. Bir fotoğraf çekildik, tatlı bir fotoğraf. Odama asacağım türden bir fotoğraf.
Minho'nun odasına...
"Hadi gidelim." dedi.
"Nereye?"
"Stüdyoya gidecektik ya. Gitmeyecek miyiz?" dedi.
"Gidelim o zaman." dedim sarhoş gibi. Sanırım sarhoştum.
Taksiye bindik çünkü yürürken biraz afallıyordum ve uzaktı da.Stüdyoya girer girmez kendimi kanepeye attım.
"Şarkı söyleyebileceğine emin misin? Biraz kafan gidik gibi" dedi Lino.
"Şarkı mı söyleyecektik?" dedim şaşkın bir şekilde.
"Evet. Yani söyleyecektin." diye düzeltti beni.
"Bu sefer sen söyle." diye mızmızlandım.
"Gerek yok."
"Gerek var." diye ısrar ettim.
Ayağa kalkıp onu kabine ittim.
Zorla kulaklıkları taktı.
"Dur ben şarkı sözlerini bilmiyorum ki." dediğinde onunla birlikte aydınlandım.
"Aa, doğru. O zaman boş ver gitsin zaten şarkı bok gibi."
Tekrar kanepeye oturdum, o da yanıma oturdu.
Başımı omzuna yasladım. Ya da başım sadece düşmüştü.
"Gayet güzel bir şarkı." dedi.
Bir anlığına gözlerim kapandı, ama sonra tekrar açıldı ve tekrar kapandı.
Lino'nun saçımı okşadığını hissettim. Hafifçe başımı ona çevirip baktım. Dudakları gözümün dibindeydi. Başımı tamamen kaldırıp ona baktım. Gözlerindeki yıldızları saymaya başladım.
Kendimi bu işe o kadar kaptırmış olmalıyım ki onu öptüğümü ancak fark edebildim. Ama bırakmadım. Öpmeye devam ettim.
Kollarımı boynuna dolayıp parmaklarımı saçlarına doladım. O yavaş yavaş geriye doğru yatarken hala devam ediyordum. Ellerini belimde hissettim, tişörtümün içinde çıplak vücudumda sıcak ellerini hissettim.
Onu öpmeyi bir saniyeliğine bırakıp nefes almasına izin verdim.
Dudaklarımı onun boynuna yapıştırırken başını geriye attı.
Yattığı yerden kalkarken beni kucağına aldı. Bacaklarımı onun vücuduna samıştım.
"Ne yaptığını farkında mısın?" diye fısıldadı.
"Sarhoş değilim." dedim.
Değildim de.
Tamamen ayık ve canlıydım. Belkide fazlasıydı bile.
"Öyleyse durma."
Onu öptüm. Ama sonra aklıma onun Minho olmadığı dank etti.
O Minho değildi.
Sadece ona benziyordu. Hemde çok. Ama o değildi. Minho'ya olan özlemimi onu kullanarak gideremezdim. Bu sadece kendimi kandırmak olurdu. Ve Lino'yu.
Bu yüzden geri çekildim. Ondan olabildiğince uzağa oturdum.
"Üzgünüm." diye mırıldandım. "Sarhoş değilim. Bu yüzden yapamam."
Sertçe yutkundu ve yerinde kıpırdandı. Bakışları rahat duruyordu.
"Sorun değil. Unut gitsin." dedi. Gerçekten sorun değil gibi bakıyordu. Sinirli ve üzgün, ya da nefret yoktu bakışlarında. Sanki hayat onun için oyunmuş gibi, eğleniyormuş gibi bakıyordu.Bir süre sessizlik içinde oturduk. İkimiz de kıpırdamıyorduk bile.
En sonunda konuşmayı başlattı ve sordu.
"Kötü hissediyorsun değil mi?"
"Ne demek istiyorsun?" diye sordum.
"Sevgilinden sonra başka birisini öpmek sana kötü hissettirmiş olmalı."
Ona döndüm ama bir şey demedim.
"Artık o olmadığına göre önüne bakman senin için en doğrusu olur." dedi.
"Yani? Onu unutmamı mı istiyorsun? Ya da öneriyorsun? Ne demeye çalışıyorsun? Kolay bir şey mi sanıyorsun? Yoksa daha önce gerçek manada birisini sevmediğin için bunun ne demek olduğunu anlayamıyor musun? Unutmanın kolay bir şey olabileceğine gerçekten inanıyor musun?"
İç çekti. Sanki beni dinlemek onun canını sıkarmış gibi içe çekti ve arkasına yaslandı.
"Alıngan davranma, Han. Sana hayatının devam ettiğini izah etmeye çalışıyorum..."
"Ama bu kolay bir şeymiş gibi söylüyorsun!" dedim onun sözünü keserek. Bir şey diyecekken birkez daha lafını böldüm.
"Sanki bir oyunmuş gibi söylüyorsun ve bu cidden sinirimi bozuyor."
"Kolay değil," dedi. Ama bunu beni sakinleştirmek için söylemiş gibiydi. "Biliyorum. İnan bana biliyorum. Sadece ona takılıp kalırsan eğer, hayatını yitiren yalnızca o olmayacak. Sen de hayatını yitireceksin. Sana onu unut demiyorum. O hatırla. Ama yeni bir hayata başlangıcında bu seni etkilemesin."
"Bu kadar kolay değil."
"Biliyorum! Biliyorum, Han. İnan bana bunu senden daha iyi biliyorum. Bu yüzden söylüyorum. Hayatını yitiren sen olma..Evet zor, ama bunu yapabilirsin..." dedi. Bakışları tereddüt içindeydi. Söylemek istediği bir şeyler var giydi. "En azından deneyebiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Dead Cat | Minsung ✓
RomanceDÜZENLENİYOR~ Sevgilisinin ölümünün ardından tıpatıp ona benzeyen birisiyle tanışan Han Jisung zamanla bu benzerlikler arasında kafası karışır ve ne yapacağını bilemez hale gelir.