Hayat zordu benim karşımda olan insanlara daha çok zordu hayata sadece bir zafım vardı o da büge ona çok değer veriyordum yaşamamın sebebi oydu onu arkamda bırakmamak için yaşamıştım o tek zafımdı sevdiğim değer verdiğim kardeşim ile çok da vakit geçiremiyordum arkadaşlarını sevgilisini hata evini bile bilmiyordum hiçte sorgulamıyordum kimse onun kılına dahi zarar veremezdi düşmanlarım çoktu ama hiçbiri bügenin düşmanı değildi bu cümleler sasha denilen kişi içinde geçerliydi
Çoktan yemek masasına oturmuştuk ve yemekleri yemeye başlamışdık herkes yemekteydi bu herkesin içinde ipek ,barış, aras ve savaşda vardı
"Yemekler bokum gibi olmuş kim yaptı" dedi yağız kimin yaptığını çok iyi bildiği için gıcık olsun diye yapıyordu"Yeme aç köpek" dedi Hazal kendi yaptığı yemeyi sonuna kadar savunurdu ve savunmayı hakeden yemekler yapmıştı
"Belki Ben kendi bokumu seviyorum sanane" dedi ve Hazal ve berfu aynı anda yüzlerini buruşturdular
"Yemek yiyoruz yağız sus kimse senin bokunu tadını merak etmiyor" dedi Hazal bir kaç saniye sonra berfu da 'aynen' dedi yağızın yüzü düştü "Sende mi be bürütüs" dedi ve elini kafasına vurdu ve 'of of' demeye başladı
Yemeğimi hızlı yediğim için ayağı kalktım ve tabagımı elime aldım mutfağa tabagımı bıraktıkdan sonra odama çıkmak için merdivene yöneldim hızla merdivenlerden çıkıp odama geçtim saat 9 olmuştu Kıyafetlerimi ve gerekli her şeyi bavuluma koymuştum zaten
⚖️
Bu günkü görev için hızlıca hazırlanmıştım kızıl küt kısa bir peruk takmıştım siyah baldırıma kadar olan yırtmaçlı derin gögüs dekolteli bir elbise giymiştim dirsegime kadar olan siyah bir eldiven takmıştım elbise vücudumu tam bir şekilde sarıyordu çantamı aldıktan sonra odamdan çıktım savaş kendi kapısını önünde telefonuna bakıyordu o da benimle göreve gelecekti siyah bir takım elbise giymişti saçlarında sarışın bir peruk vardı saçları her zamanki gibi dağınıkdı çok çekici ve yakışıklı duruyordu takım elbisenin içinde beni gördüğünde dönüp bana baktı mavi lens takmıştı gözleri okyanus gibiydi bana baktı ve gülümsedi bende ona bakıp gülümsedim
"Gülünce gözlerinde çiçek açıyor" dedi bana hayranlıkla bakarken "ama o çiçek zehirli" dedim ve sesiz bir şekilde güldüm "hazırsan gidelim" dedi başımı olumluca saladım ve merdivenlerden inmeye başladık "plana sadık kal" dedim bana baktı ve alaylı bir biçimde güldü "bunu sen mi söylüyorsun" dedi ve alaylı gülüşünü sürdürdü
Kapıya geldigimizde kapıyı açtı ve geçmemi bekledi beklediği gibi yapıp kapıdan çıktım "anahtarı ver" dedim siyah bmw'nin sürücü koltuğuna doğru yürüdüm arabanın anahtarını bana doğru atı ve arabaya bindi
Arabayı çalıştırdım ve evden hızla uzaklaştım "köprüyü geçtikten sonra şoförü görücez onu alıcaz arabayı o kullanacak" dedi ve cebinden telefonunu çıkardı kafamı anlıyorum der gibi bir üste bir alta saladım
"Görev takma adın karaca benimki ise berkin" dedi kaşları havada "berkin ne biçim isim ya" dedi ve güldü ondan sonra bende güldüm ve konuştum "Savaş dan iyidir" dediğim anda bana baktı ve kaşlarını alayla çatı "karaca çok güzel bir isim sanki o ne öyle tabak seti adı gibi" dedi ve onunla beraber güldüm "rengi esmer kara olan karaca isminin anlamı" dedim arabayı aynı sürat içerisinde sürerken
Yol boyunca isimleri kavga etmiştik ve köprüyü geçtikten sonra şoförü görüp ikimizde arka koltuğa oturmuştuk pencereden gelen soğuk hava ciğerlerimi doldururken savaş konuştu sessizce "bizi karı koca sanıyor" dedi şoförün duymayacagı bir ses tonu ile kafamı olmulu bir şekilde saladıktan sonra kafamı cama doğru çevirdim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
41 EYLÜL
Tiểu Thuyết ChungBige bataklıkta çıkmış lotus'du her şeye rağmen asla umudu bitmeyen biriydi ama bu umutun arkasında bile umutsuzluk vardı bige her şeyi tiye alan biriydi herkes bige veznadarı bataklıkta açan lotus sansada bige bataklığın ta kendisiydi lotus saflığ...