ESKİ BİR DOST

144 10 4
                                    

Düşmanını seni küçümsüyorsa küçük olan o dur kendisi küçük olduğu için senide öyle görüyor yada herkesi küçük görüyor düşmanının çok güçlü olması bazen çok iyi bazen çok kötüdür eğer düşmanını yenersen çok güçlü olursun pekiya kaybedersen işte o zaman çok güçsüz yani sıfır olursun düşmanın ya çok iyi oyuncudur yada sen körsündür hayat boyunca düşmanını kendinden büyük gör ama sakın kendini küçümseme kendine güven bu evrende hata dünyada güvenebileceğin tek ve asıl kişi kendindir kendine güvenirsen her şeyi başarırsın başarmak nedir bir ödülmüdür yoksa bir cezamıdır başarmak ne ödüldür ne de cezadır başarmak kendine güvenmektir

Başta dediğim gibi hayat deniz kadar masum okyans kadar acımasızdır ve hayatın içindeki insanlar da okyanus kadar acımasızdır insanlara güvenilirmi? hayır!

Kutunun içindeki yılana baktım göz devirdim elim ile kutuyu yere itim
Tam o sırada kapı çaldı hızlı adımlar ile kapıya yürüdüm kapıyı açtım elinde bir kaç kağıt poşet ile duran savaşa baktım arkamı döndüm koltuğa doğru yürürken savaş'da kapıyı kapatıp arkamdan geliyordu

Koltugun karşısında duran yatağa oturdum savaş da koltuğa oturdu "hadi gidelim" dedi bana bakarak. heyecanlıyımışım gibi savaşa baktım "bu gün kargo ile senin arkadaşını bana yolladılar" dedim savaş ne diyorsun der gibi kaşlarını çatı ve bana baktı ayağı kalktım yatağın yan tarafına geçtim yere egildim ve yerde duran ölü yılanı elime aldım ve savaşa döndüm "bige bu ne" dedi bana tiskinerek bakarken "a senin türünden degilmi pardon" dedim ve güldüm savaş gözlerini büyütü ve  of çekti

Yatağın üzerinde duran hiç açılmamış telefon paketini hızla açtım komidinin üzerinde duran sim kartını aldım ve telefona taktım "diğer telefonuna ne oldu" dedi telefonu kapatım ve savaşa döndüm "yedim onu ben" dedim ve güldüm savaş deli der gibi elini saladı

sonra kapı çaldı "bu günde kapımı çalan çalana" dedim ve hızla kapıya yürüdüm kapıyı açtığımda mahkeme duvarı gibi bir yüz ve onun aksine şekerci dükanı gibi duran yüzlerle yani selin ve hakanla karşı karşıya geldim selin beyaz derin gögüs dekolteli bir elbise giymişti yüzü gülüyordu hakan arkada somurtmuştu
Selin içeri girdi hakan hala kapıdayken "kıskançlıktan yüzün bordo olmuş" güldüm hakan göz devirdi ve içeri girdi kapıyı kapatıp bende içeri girdim

"Hadi gidelim niye oturdunuz" telefonumu yatağın üzerinden aldım hepsi ayağı kalktı selin önde hakan da onun arkasından bizde yürüdük

Koridorda yürürken savaş önümdeydi savaşın muazzam ve eşit şekilde dağılmış olan saçlarını hızla bozdum ve savaşın önüne geçtim hakan ve selin çoktan aşağı inmişti ve koridorda kimse yoktu bu yüzden rahat bir şekilde çocuk gibi davrana biliyordum.

Savaş hızla yanıma ulaştı ve kolumdan tutup beni arkamda duran duvara dayadı "saçımı bozmaya çalışırsan seni" dedi cümlesini yarıda bırakarak dudağımı ıslatım "ağlak pandacım cümlene devam etsen" dedim ve burnuna fiske atım Savaş yüzünü yüzüme yakınlaştırdı gözleri gözümdeydi sadece gözüme bakıyordu "seni" tam o sırada yanımızdan geçen yaşlı teyze konuştu "Bir erkek kadının gözlerine uzun uzun bakıyorsa emin olun ki diğer yerlerine çoktan bakmıştır" Savaş hemen arkasını döndü bende savaşın arkasından çıktım tam o sırada konuşan kadının olga olduğunu gördüm

Olga bu otelin sürekli müsterisiyidi ve beni iyi tanırdı yaşı baya büyüktü ama hala çok güzeldi "a Diana" dedi ve her zamanki gibi salınarak yanıma geldi "seni ne çok özledim" dedi ve bana sarıldı boyum ondan uzun olduğu için eğildim geri çekildi beni boydan süzdü ve çantasından bir kutu çıkardı içinde inci bir kolye vardı kutuyu geri çantasına koydu eli ile bana gel işareti yaptı olga ya doğru eğildim elindeki inci kolyeyi boynuma taktı ve geri çekilip bana uzaktan baktı "şimdi tam olarak Diana oldun" dedi eli ile ağzını kapatı hafifçe gülümsedi ve yoluna devam eti

41 EYLÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin