14 yıl önce, hyunjin ve Felix 12 yaşında.
"ben teyzemi özledim." korecesi zamanla düzelmiş olan çocuk önündeki keke bakarken canı sıkkın biçimde konuştu.
ortaokulun 2. senesinde olmalarına rağmen mutfakta olan başarıları mecburiyetten fazlaydı ancak, asla yemekleri istediği gibi yapamıyordu. şekli bozuk olan patateslerin yarısı kabuğuyla beraber gidiyor, biberlerin içini yeterince düzgün temizleyemediği için çekirdekleri çoğu zaman içinde kalıyordu.
yumurta kırarken kabuklar içine giriyor, almaya çalışırken daha çok zorlanıyordu. bazen o kadar hızlı hareket diyordu ki tarifi bile unutuyordu.
hyunjin başını kaldırıp dolan gözlerini saklamaya çalıştı. evde, ikizi ve kendisi dışında kimse yoktu. babası her zaman olduğu gibi hastanede vaktini harcarken empati yapmaya çalışıyordu ancak, olmuyordu. diğer babalarının ölümü en çok tabii ki alfa babasını sarsmıştı. daha önce zaten yavru istemiyorken hem eşini kaybetmiş hemde iki çocuk sahibi olmuştu bir anda.
12 yaşındaki bir çocuğun yapabileceğinden fazla empati yapmaya çalışsa bile bazen bağıra bağıra ağlamak istiyordu. ki sadece kendi acısıda değildi mesele. en zor durum Felix'ti.
gelişiminde, hayatında ona önderlik edecek bir omega ebeveyni yoktu mesela. gerçi olsa ne olur? hyunjin'in alfa babası vardı da kendisine çok mu yardımcı oluyordu sanki?
oturduğu masadan kalkıp ayaklandı, mutfak tezgahında duran kavanozdan biraz para aldı. eğer babasının işe yaradığı bir şey varsa o da yalnızca sürekli olarak hyunjin ve felix'e para bırakmasıydı.
"bugün abur cubur yiyelim." kardeşinin elinden tuttu dış kapıya doğru adımladı. altlarında ikisininde bej rengi caprileri, açık mavi tişörtleriyle dışarı çıktılar. hala dışarıya karşın ürkek bakışlarını belli ederken aralarındaki tek fark cüsse farkıydı.
el ele tutuşmuş biçimde markete geldiler göylece. göz bebekleri belki biraz heyecan belkide biraz merakla titrerken hayatlarında şu zamana kadar vermiş oldukları en iyi karar olduğuna karar veriler bunun.
bir kaç cips'le beraber meyve suyu aldılar. bunlarla tıka basa doyacaklarını bilmelerine rağmen belki sonrasında canları çeker diye birazda lolipop alıp marketten ayrıldılar.
evden daha fazla uzaklaşmamak için evin karşısındaki minik yeşillik alana otururken hayatalarını beraber yaşadıklarından dolayı anlatacak bir şey bulamadılar, ve tüm gün boyunca sessizliği paylaşsalar bile içlerindeki güçlü bağ ilk defa kendini yüksek seviyede göstermişti.
günümüz
"başınız sağ olsun." ikizler başlarını aynı anda eğip kaldırdılar. kalabalık cenaze yavaş yavaş sonlanırken Felix yorgunlukla belini tutup arkasındaki sandalyeye oturdu. "iyi misin?" eşinin sessiz sorusuna dönüp gülümsedi.
"yoruldum sadece." babaları, ameliyat sırasında geçirmiş olduğu kalk kriziyle hayata gözlerini yummuşken ikizlerin gözlerinde yaş dahi yoktu. 26 yıldır çalışmış olduğu hastane arkadaşları bile göz yaşı dökerken Felix ve hyunjin yalnızca mezara toprak atmış, gelenleri ve gidenleri selamlamışlardı.
hayatlarında belki maddi yardım dışında bir yararı olmayan adam için ağlama gereği duymazken hyunjin mezar başında ağlayanlara bakıp felix'in yanına çöktü. "evi satalım, arabayı sen al. satmaya gerek yok, araba zaten temiz ve yeni. tam senin sevdiğim modellerden."
oğlanın başını iki eli arasına alıp anlını öptü. "evi ve almış olduğu diğer mülkleri satıp bölüşürüz. merkezdeki dükkanıda sen al, ofis açarsın."
"saçmalama Hyunjin, bölüşeceksek ortak bölüşmeliyiz. arabayıda ofiside istemiyorum" hyunjin istemsizce gerildi. minho ve chan da gerginliklerine karşın birbirlerine baktılar. "o adamın bir mülkünü dahi istemiyorum ama senin ısrar edeceğin bildiğimden dolayı alacağım. ortak olmasını katiyen istemiyorum sen alacaksın."
"ne kadar bize asla bakmamış olsa bile miras mirastır hyunjin! sen ortak bölüşmeyi kabul etmiyorsan bağışlarım hepsini." kendini zorlayıp biraz bağırdığında karnına minicik girip çıkan sancıyla karnını tuttu.
8 aylık bebek taşımak zor tabii. "eğer, mülk istemiyorsan tüm mülkü satar parayı böleriz. miras yüzünden seninle asla kavga etmeyeceğim hyunjin." kalkıp mezarın başına ilerledi.
kurdu, tamamen kaybolmuş gibi hissediyordu. köşede oturmuş sadece etrafına bakıyordu, ne ağlıyordu ne seviniyordu yalnızca bakıyordu. "mirası almak istemiyorsun." Chris yaklaşıp eşinin üzerine dinlendirici feromonlarını yöneltti.
"evet almak istemiyorum ama borçlarımız az kalsa bile bitmedi. mirası bunun için kullanabiliriz. geri kalanıylada araba alırım kendime." chris'in kaşları kalktı. "gerek yok Felix. mirası almak istemiyorsan alma... ikimizde çalışıyoruz, elbette kapanacak borcumuz. zaten çok bir şey kalmadı."
"olsun, çocuğumuz var artık, birikim yapmalıyız. bankalarla uğraşmaktan nefret ediyorum." Karnındaki ağrı yavaş yavaş artarken Ayaklandı. "Eve gidelim artık, çok yoruldum ben." Karnını tutup chris'e baktı üzgün biçimde.
"Kollarımda ağrıyor, uyumak istiyorum sadece."
Hyunjin ve minho'ya veda edip eve geldiklerinde Felix odasına geçti, üzerini değiştirdi ve en sonunda Odasının yanındaki odaya girdi. Kendi odalarından biraz daha büyük olan odayı Bej ve Lila, pembe, Sarı, bebek mavisi gibi renklerle süslemişlerdi, yani çoktan bebeğin gelmesine hazır olsalarda Felix korkuyordu.
"sence... kime benzeyecek?" yorgun sesi chan'a ulaştığında alfa kollarını uzatıp sıkı bir sarılma verdi felix'e. her ne kadar babasının ölümüne pek tepki göstermemiş gibi olsada içten içe yanı çok acıyordu, farkındaydı. "sana benzesin. herkes sevsin ama sadece benim omegam olsun. kaslı, uzun alfa babam varken siz kimsiniz desin."
içten bir kahkaha atıp eşine doğru dönen omega, kollarını sıkıca boynuna sardı. "bana benzerse, kızını liseden mezun ettiğin gibi boynundaki mührünü görmeye hazır ol bence." chris'in yüzündeki gülümseme yavaş yavaş soldu, kolları güçsüzleşti. "o ne demek ya. ne lisesi ne mühürlenmesi."
sesli kahkaha omeganın ağzından çıkıp alfanın kulağına ilişince onu mutlu etmeninin getirdiği mutlulukla chris'te güldü. "sen beni liseden hemen sonra mühürledin ya aşkım." parmak uçlarına çıkıp chris'le daha çok temasa girmek için çabaladı.
oğlanı sarsmadan kucağına alıp çocuk odasından çıkan Chris oğlanın dediğine cevap vermeden omeganın tombul yanağını kısaca öptü. "ben senin için en doğru kişiydim... ayrıca daha önümüzde 19 yıl var germe beni şimdiden."
kucağındaki alfanın çenesine azar azar baş göstermeye başlayan sakalları parmağıyla ittirdi. "kıskanç alfa baba Christopher traş olma zamanınız gelmiş gibi." konuyu hızla değiştirmişti. "seviyorsun bilmiyorum zannetme." feromonları o kadar yoğundu ki, yabancı birisi gelse kesinlikle bayılırdı.
"ben seviyorum ama sen sevmiyorsun." göz teması kurup dudaklarından hızlı bir öpücük çaldı. yorgunluk, üzüntü ve hamilelik aynı anda vurunca temas istemesi çok normaldi tabii. "o zaman traş olmalıyım."
"ben yapayı mı?" heyecanlı sesine karşılık chris'in kaşları kalktı. "daha önce yaptınmı da?"
"yani alfa bi ikizim olunca mantıken." göz devirip banyoda malzemeleri arayan Chris söylenirken felix'te ardından girdi banyoya. "sende seks dışında tüm ilklerini onunla yaşamışsın resmen."
spiderverse misnung da paylaştım yeni. onada bakın lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Romantist || Chanlix
FanfictionFelix, yanında oturan ve iri bedeni, ürkütücü boyu, aşırı kasları yüzünden sıraya bile zor sığan Okulda alfaların bile korktuğu Alfaya aşık olmuştu Chanlix #1 19.08.23 Minho #1 17.10.23