Bölüm On (10):
"Ne oluyor? Lan Umut'un burada ne işi var?" abim ve Bora abim olaya adeta bodoslama dalmışlardı. Neyse, işime gelirdi. Umut ise abimleri görünce şaşırmış ve hazır ola geçmişti… Büyük ihtimalle boşluğuna gelmişti çocuğun.
"Rahat oğlum da, ne işin var burada?" annem atıldı söze hemen.
"Mahalleye yeni taşınan aile." eli ile Umut'ları gösterdi. "Siz nereden tanışıyoruz oğlum?"
"Aynı timdeyiz anne." abimin yanıtına başını salladı annem. "E ne güzel işte. Siz de tanışıyorsunuz." abimin içten içe göz devirdiğini anlamıştım.
Ben ise gülmekle meşguldüm ta ki annem tekrar konuşana kadar. "Kız, madem abinin timinde Umut, sen nereden tanışıyorsun?" gülüşüm anında soldu. Göz devirmemek için zor tuttum kendimi.
"Anne, ben de o karargah-"
Benim açıklama yapmama gerek kalmadan babamlar giriş yaptı.
"Aaa bakın, bu da benim eşim Gökhan." diye söze atıldı annem hemen. Ben de o sırada abimin koluna yapıştım.
"Abi sessizce kaçalım." o kafasıyla onaylayınca Bora abime döndük. O da onaylayınca hızlı ve sessiz adımlarla parka doğru ilerlemeye başladık. Tabii abim giderken Umut'u da ensesinden tutup bizimle getirmişti.
"Lan oğlum madem bu taraflarda oturuyorsun, niye bizim haberimiz yok?"
"Komutanım, valla yeni taşındık." Umut'un mahçup sesine gülmemeye çalıştım.
"Peki, inanayım madem." Onlar muhabbet ederken, parktaki çardağa gelmiştik bile. Hepimiz bir yana kurulduk.
Ben de Bora abim ile Umut'un arasındaydım ama aramızda baya bir mesafe vardı. Umut'tan tarafa hiç bakmamaya çalışıyordum. Ben kendi kendime cebelleşirken bizim tayfanın geldiğini fark ettim.
"Canım mahalle sakinlerim gelmiş!" onlar hızlıca bana yalaka nutuğu çekmiş, ardından da hepsini Umut ile tanıştırmıştık.
"Aaaa, bu anlattığın çocuk değil mi?" diye atladı hemen Rümeysa. Bu sorusuna göz devirdim. Umut'ta afallamış olacak ki ağzı bir karış açıldı. "Sen benden mi bahsettin?" hızlıca kafa salladım.
"Yo."
'Anladım' der gibi kafa salladı. "Hıhı, inandım."
"Yok valla bahsetti senden. Hem de ayıla bayıla." öldürücü bakışlarımı Rümeysa'ya çevirdim. O da tırsmış olacak ki yanındaki Arda'da doğru sindi.
"Hem ne alaka ya?! Nişanlım varken başkasıyla mı konuşacağım?" masada Kartal ve Bora abim dışında herkesten bir 'ne' nidası dökülmüştü. Abimler ise 'biz bu kızla ne yapacağız' bakışları atıyorlardı. Umut birkaç dakika sessizliğin ardından konuştu.
"Nişanlı mısın?"
"He öyle bir şeyler." omuz silktim.
"Kiminle?"
"Aaa size ne ya!"
"Kız düzgünce sordu çocuk! Cevap ver, meraktan çatlatma bizi!" diye dürttü yanımdaki Ayça.
*Flashback*
“Bizi yiyorsunuz lan siz! Aha burada resmi nikah kıyıyor musunuz, yoksa vuralım mı sizi?”
“Abi diyoruz ya evliyiz diye, ne diye inanmıyorsunuz? Ailemizden kaçıp imam nikahı kıydık diyoruz, hala ısrar ediyorsunuz.” Şerefsiz hızla ayağa kalkınca, Bora beni arkasına aldı.
“Ya burada şimdi resmi nikah kıyıverirsiniz, ya da an bu karıyı kendi nikahıma alıveririm.” Bora abime baktım korkuyla. Yüzünde hiçbir tereddüt kırıntısı yoktu. Bana yan gözle baktı. Başımı salladım.
“İyi o zaman, getirin memuru.”
…“İptalini yaptıracak mıyız?” Sorumu Bora’ya yönelttim.
“Sen nasıl istersen öyle yapalım.” Başımı salladım.
“Ne dersin bilemem ama iptal ettirmeyi hiç istemiyorum. Hem annemlerden kurtarmış olursun beni. Koca adayı arama işine son verirler.” güldü. Ay gülüşü bir anda güzelleşti mi, yoksa bana mı öyle geldi?
“Ee eşimsin o zaman.”
“Ay öyle diyince garip oldu.” Gülümsemesi büyüdü.. “E iyi madem de, bizimkilere nasıl söyleyeceğiz?”
“Valla ben kesin ağzımdan kaçırırım Bora ya…”
*Flashback bitti.*
Bir an o kadar boş bulundum ki, keşke o hareketi yapacağıma kafamı duvara sürte sürte alev çıkartsaydım dedim ama biraz geç olmuştu. Bir anlık boşlukla yanımda oturan Bora abimi gösterdim.
Bütün bakışlar bana döndü anında. Ne abime ne de Bora abime bakabiliyordum.
"Ne Bora'yla mı nişanlandınız?" herkes bir anda soru sormaya başlamıştı.
“Keşke nişanlanmış olsaydık.” diye mırıldandım. Bora da iç çekti.
Bir ses duyuldu ardından. Şükrettim bu sese. Telefonum çalıyordu. Hızlıca kimseye bakmadan telefonu alıp kaçacaktım ki abim kolumu kavradı.
"Bırak, sonra açarsın!" kaşlarını çatmış, çenesini sıkıyordu. Telefonun ekranını ona çevirdim.
"Deniz komutanım arıyor abi. Şansına küs." o içinden saydırarak kolumu bırakırken, ben de hızlıca telefonu açtım.
"Kıdemli Üsteğmen Karasu, emredin komutanım."
"Alkım rahatsız ediyorum canım kusuruma bakma lütfen. Senden bir şey rica edecektim."
"Estağfurullah abla, efendim."
"Ya benim motor karargahta kaldı geçenlerde, bugün de arabayla gelmiştim. Şimdi ikisi birlikte burada, eve götürmem lazım.” Allah’ın sevgili kuluydum vallahi.
"Aldım ben mesajı abla, beş dakikaya oradayım." teşekkür edip telefonu kapattı. Ben de dikkatle bana bakan topluluğa baktım.
"Görev çıktı, hadi selametle." yarım yamalak bir selam verip ara sokaklardan caddeye çıktım. Sonrasında ise bir taksi çevirip hızlıca olduğum yerden uzaklaştım.
…"İşte öyle oldu abla." motoru getirmiş, ardından da bir çay içmek için Deniz'in evine gelmiştim.
"Sen de tam yerinde söylemişsin valla."
"Off valla boşluğuma geldi abla ya. Keşke konuşacağıma kafamı duvara çarpıp sürte sürte alev çıkartsaydım."
"Çüş sen de. Tamam bir anlık boşluğuna gelmiş, olabilir öyle şeyler. Bu kadar dert etme. Olmadı konuşurum ben Kartal'la." hızlıca sarıldım ona.
"Ay canım komutanım ya. Vallahi billahi çok seviyorum sizi. Hatta en sevdiğim komutanımsınız. Söylemiş miydim?"
"Yaklaşık altı yüz kere falan." sırıttım.
"İşte en sevdiğim komutanımsınız." bir anda yaşananlar aklıma gelince yüzüm düştü. "Ne oldu?"
"Şimdi ne yapacağım abla ben ya?" olduğu yerde dikleşti ve elimi tuttu.
"Bir şey soracağım sana ama doğruyu söylemeni istiyorum." başımı onaylar şekilde salladım. "Sor abla."
"Gerçekten Bora'yı seviyor musun?
Bunun cevabını ben de bilmiyordum.
Gerçekten Bora'yı seviyor muydum?
...Bölüm sonu.
Düşüncelerinizi bekliyorum.
Sağlıkla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Savaş
ChickLitTürkiye'nin ilk kadın SAT komandosu; Kıdemli Üsteğmen Karasu. Derler ya askerler sert olur diye, bir de SAT komandosuysa? Adımlarıyla yeri, göğü inletmeli değil mi? Herkes Karasu'dan sert olmasını beklerken, her kelimeyi şakaya vurabilme yeteneğine...