Bölüm On İki (12):
Postallarımı çıkarıp eve girdim. Ayakkabılarımı dolaba koyup salona geçtim. Annem son ses televizyon izliyor, babamsa gazete okuyordu. Babam beni görünce hemen ayağa kalkıp sarıldı. “Ben geldim.” Annem kafasını bile çevirmedi.
“Hoş geldin güzel kızım.” Babamın yanağına bir öpücük kondurdum.
“Gökhan, dolapta yemek var ısıt ye.” Güldüm, annemle küs olduğumuzda hep böyle yapardı. Bana söylemek istediklerini babama söylerdi.
“Isıtırım anne.”
Babamla birlikte mutfağa geçtik.
“Abimi arayayım, o da geliyorsa birlikte yiyelim.” Babam başıyla onayladı beni. Ben abimi ararken babam da yemekleri çıkarttı dolaptan. Abim ikinci çalışta açtı telefonu.
“Efendim yavrum?”
“Abi eve geldim şimdi, yemek yiyeceğim. Sen geliyor musun?”
“Yok abim, beni beklemeyin bugün.”
“Tamamdır. Allah’a emanet ol, öptüm.”
Telefonu kapattığımda babam çoktan iki tabağa yemek koyup getirmişti.
“Ayaklarına taş değmesin.”
“Amin baba.” Sonra ikimiz yemek yemeye başladık. “Annem yedi mi bir şeyler?”
“Yedi kızım. İlaç saatiydi, mecbur yedi.” Başımı salladım. “İyi bari.”
Yemek boyunca babamlara nasıl Irak’a tayin edildiğimi söyleyeceğimi düşündüm.
“Kızım, sanki aklını kurcalayan bir şeyler var gibi. Anlat da rahatla. Biliyorsun her zaman, ne olursa olsun yanındayım.” Gülümsedim.
“Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum baba.”
“Direkt söyle, düşünme.”
“Kuzey Irak’a tayin edildim.” Babam öksürdü. “İyi misin baba?” Su içerken başını salladı.
Babam emekli kurmay albaydı. O da bordo bereliydi. Yani verdiği tepkiyi normal buldum. Çünkü beni neyin beklediğini o da biliyordu.
Babam tam ağzını açmış konuşacak iken içeriye annem girdi.
“Ne olmuş sanki, iki ay kalıp dönmeyecek misin?” Bana yönelttiği soruyla sabır çekip konuştum.
“Hayır anne, en az üç yılı var.”
“Ne işin var senin kadın başına oralarda?! Ne yapacaksın, hem daha evleneceksin ne Irak’ı?” Tekrar sabır çektim. Ayağa kalkıp bulaşıklarımı makineye yerleştirdim.
“Kime diyorum ben?”
“Konuşmak istemiyorum anne.” Babam girdi bu sefer araya.
“Kızın üstüne gitme Pervin! Yeterince yorgun zaten.”
“Sanane be!” O ikisi kavga ederken ben mutfaktan çıktım.
Odama geçip kapıyı arkamdan kilitledim. Kamp sırt çantamı alıp içine gerekli olan şeyleri koydum. Yedek postallarımı da bir poşete koyup çantama attım. Hazırdım. Bütün hayatımı toplamam sadece birkaç dakikamı almıştı.
Annem kapıya vurduğunda ben de çıkmak için hazırlanıyordum. Üzerime montumu giyip kapıyı açtım. O bana bir şeyler söylerken postallarımı ayakkabılıktan aldım.
“Nereye gidiyorsun?!” Beni dürtüklediğinde ayakkabılarımı giymiş kapı eşiğinden çıkıyordum.
Arkasındaki babama baktığımda iki gözünü kırptı. Veda etmeyecekti, sevmezdik zaten biz vedaları.
Anneme döndüm.
“İşe gidiyorum anne, hakkınızı helal edin.” Ve sonra binadan çıktım. Daha konuşmam gereken çok kişi vardı.
…“Kıdemli Üsteğmen Karasu, gelebilir miyim komutanım?”
“Çok müsait değilim ama gel bakalım Karasu. Hayırdır bir yere mi gidiyorsun bu çanta ne?” İçeriye girip kapıyı kapattım.
“Kuzey Irak’a tayinim çıktı abi.” Abimin gülümsemesi soldu. Ayağa kalkıp yanıma geldi hemen.
“Sarılayım mı?” Başını sallayıp tebessüm ederek sarıldı bana.
“Ee yolun açık olsun Üsteğmen, ayağına taş değmesin.”
“Amin komutanım, sağ olun.” Geri çekilip selam verdim. Kapı tıklatıldı ve içeriye Bora abim geldi.
“Müsait değilseniz gideyim komutanım.” Güldü abim. “Yok len gel.” Bora abim bakışlarını bana yöneltti.
“Kuzey Irak yolcusuyum abi.” Dedim eşyalarımı göstererek. O da tebessüm etti bana.
“Yolun açık olsun güzelim. Bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka söyle olur mu?” Ona da sarıldım.
“Teşekkür ederim abi.” Geri çekildiğimde ikisi de üzgün görünüyordu. “Ayağınıza taş değmesin.”
“Amin komutanım, sağ olun.” Gülerek selam verdim. “Ne zaman gidiyorsun?”
“Bugün yarın komutanım. Haber bekliyoruz.” Başlarını salladılar.
“İznimizle gidiyorum. Daha yapmam gereken tonla iş var.”
“İzin senin Üsteğmen.” Gülümseyerek son bir selam daha verdim ve odadan çıktım.
…Odama girer girmez telefonumu aldım elime. Umut’a mesaj attım.
“Umut merhaba, müsaitsen konuşabilir miyiz?” Anında görmüştü ve birkaç saniye sonra mesaj düştü ekranıma.
“Neredesin?”
“Odamdayım ama istersen ortak bir yerde buluşalım.”
“Ben geliyorum.” Mesajı okuduktan sonra telefonu kapattım. O gelene kadar odamdaki eşyalarımı topladım. Masamın üzerinde iki çerçeve duruyordu. Biri ailemle, diğeri de beraber ilk SAT komando eğitimine girdiğim devrelerimleydi. Gülümseyip ikisini de çantama koydum. Ben toplanmayı bitirdiğimde kapı çaldı.
“Üsteğmen Demir, gelebilir miyim komutanım?”
“Gel.” İçeriye girip kapıyı kapattı. “Bir şey mi oldu? Endişelendim senin için.”
Gülümsedim.“Hayır, sakin ol. Tayinim çıktı, gidiyorum. Gitmeden vedalaşmak istedim.” Bir anda söylememle gerildiğini hissettim. “Çok ani oldu.” Başımı salladım.
“Evet, kusura bakma.”
“Yolun açık olsun.”
“Teşekkür ederim.” Ortam çok gerilmişti.
“Yürüyüşe çıkalım mı?” Onu onayladım. Beraber bahçeye yürüdük.
“Kusura bakma, sen bir anda öyle söyleyince ne tepki vereceğimi şaşırdım. Söyledim mi bilmiyorum ama ben de oradan geldim buraya. Zordu. Hem de çok.” Buruk bir tebessüm ettim ona. Sonra havadan, sudan ve diğer her şeyden konuştuk.
Tabii her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi, bu konuşmanın da bir sonu oldu.
“Görüşürüz, ayağına taş değmesin.” Tebessüm ederek el salladım. Tam arkamı dönmüşken tekrar seslendi.
“Son bir şey, döndüğünde ben burada olursam eğer, bir şansımız olur mu?”
Gülümsedim…
...Bölüm sonu.
Düşüncelerinizi bekliyorum.
Sağlıkla kalın.
![](https://img.wattpad.com/cover/339386127-288-k441881.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Savaş
ChickLitTürkiye'nin ilk kadın SAT komandosu; Kıdemli Üsteğmen Karasu. Derler ya askerler sert olur diye, bir de SAT komandosuysa? Adımlarıyla yeri, göğü inletmeli değil mi? Herkes Karasu'dan sert olmasını beklerken, her kelimeyi şakaya vurabilme yeteneğine...