13

1.1K 96 30
                                    

Bölüm On Üç (13):

"Ya sevgilim, annemler tutturdu düğün yapacağız diye. Ne diyeyim şimdi?" yüzümü buruşturdum.

"Sade bir kutlama yapalım sadece, lütfen!"

"İkna etmeye çalışalım hayatım." dediğine gülümsedim, cevap verecek iken çardakta oturan, adeta ruhu çekilmiş abimi gördüm. Yüzüm düştü ister istemez.

Annemler ile konuştuğumuzdan beridir yüzü böyle asık, ruhsuz gibi geziyordu ortalıkta. Beni de telaşlandırıyordu bu hali. Ayrıca askerlerine de çok sert davranıyor, eğitim diye canlarını çıkarıyordu çocukların. Albay birkaç kere konuşmaya çalışsa da bir şey söylememişti. Çok üstünde durmamıştık ama hareketleri göze batıyordu ister istemez.

Bora'ya hemen geleceğimi söyleyip abimin yanına ilerledim. "Abi." kafasını oynatmadan gözlerini bana çevirdi. "Efendim?"

"Ne oldu, neden kaç gündür böylesin?"

"Nasılım Alkım?" omuzlarım düştü. "Ruhsuz abi, ruhsuzsun! Yanlış bir şey yaptıysam söyle. Şurada birkaç ay öncesine kadar bana her şeyini anlatırdın abi. Şimdi şu haline bak. Yüzüme bakmıyorsun neredeyse!"

Bir anda oturduğu yerden kalkıp yanımdan geçti ve gitti. Söylediği tek şey ise "Yanlış yapmadığın bir şey var mı ki Alkım?!" oldu.

Kendimi çok kötü hissettim.

Ve böyle anlarda, birazdan olacağı gibi çok fevri davranırdım.

Adımlarım beni amiralin odasına götürdü. Kapıdaki askere komutan ile konuşmak istediğimi söyledim. Başını sallayıp, odaya girdi. Geri çıktığında girebileceğimi söyledi. Teşekkür edip içeriye girdim. Amiral kollarını arkasında bağlamış camdan dışarıya bakıyordu. Hızlıca selam verdim.

"Üsteğmen Karasu, komutanım vaktiniz ve izniniz var ise sizinle bir konuda konuşmak istiyorum."

"Gel Karasu." bana dönmeden konuştu. Kapıyı kapatıp, masanın yanında durdum.

"Komutanım hızlıca konuya giriyorum. Sınır ötesi harekatlarda yer almak istiyorum." bu sefer bana döndü. Belli etmese de gözlerinde bir şaşkınlık nidası vardı.

"Nedeni nedir?"

"Komutanım, burada ne kadar operasyonlara çıksam da kendimi hiç iş yapmıyor gibi hissediyorum. Silah arkadaşlarıma sınır dışında yardım etmek istiyorum." Düşünceli bir şekilde başını aşağı yukarı salladı.

"Biliyorsun, şu an sınır dışında aktif görev yapan bir SAT timimiz var. Dilersen seni oraya alabilirim. Ama iyi düşün olur mu Karasu, bir anlık duygu ile karar verme buna. Her ne kadar mükemmel bir asker olsan bile, Irak… zordur. Beni anlıyorsun değil mi? Her yönlü düşün. Bir haftalık görev değil, artık hep orada olacaksın."

"Anlıyorum komutanım. Lakin bunu uzun zamandır düşünüyorum. Sürekli aklımda. Hemen gitme şansım var mı?" derin bir nefes aldığını duydum.

"Akşama kadar işlemlerini halletmiş olurum. Akşama oraya sevkini hallederiz. Ülkemizin senin gibi subaylara ihtiyacı var Alkım."

"Emredersiniz komutanım. Çok teşekkür ederim."
"Önemi yok üsteğmen." samimi gülümsemesini görünce ben de gülümsedim. Selam verip odadan çıktım.

Al işte. Fevrilikte benden iyisi var mıdır? Sanmam.
...

Şimdi annemlere haber vermem gerektiği için eve geçiyordum. Tabii daha bunun Bora kısmı da vardı. Neyse, olsundu. Hallederdim.

Taksiden inip eve doğru yürüdüm. Zili çaldığımda annem hızlıca açmıştı kapıyı. İster istemez bir hüzünle omuzlarım düşük şekilde çıktım merdivenleri. Eve girdiğimde tüm aile fertlerinin burada olduğunu gördüm.

"Bakıyorum erkencisiniz?"

"Cenaze var kızım. Rahmiye teyzenin yeğeni vefat etmiş."

"Anne öyle söylenir mi? Rahmiye teyze öldü sandım. Hem o kadın nasıl oluyor da tüm ailesini gömdü. Azrail unuttu olsa gerek." tabii popoma şamarı yemiştim.

"Kız ne vuruyorsun?"

"Öyle konuşulur mu büyüğün hakkında."

"Af buyur anne."

"Gel, öpeyim." gülerek sarıldım anneme. Sarıldık sarılmasına da içim öyle böyle kötü olmamıştı. Sanırım en zor kısmı buydu. Sevdiklerinden ayrılmak. Gözlerimin dolmasıyla geri çekildim. Annemin gözünden kaçmamış olacak ki hemen konuştu.

"Kızım, ne oldu? Ne diye ağlıyorsun? Tamam, biliyorum Rahmiye teyzeyi çok seviyorsun ama o bile yeğeni için bu kadar üzülmemişt-"

"Sınır dışına gidiyorum anne." bir anlık sustu annem. Yutkundu.

"E kızım hep gitmiyor musunuz? Ben güveniyorum sana. Aslan kızım beni-"

"Temelli anne. Artık orada görev yapacağım."

"Ne?" aynı anda üç ses yükselince arkamı döndüm. Abim ve babam nasıl olaya dahil olmuşlardı bir fikrim yoktu.

"Kızım, konuşsaydın komutanınla. Hem yeni evleneceksin, kadın başına oralarda ne-"

"Ben istedim anne. Konu tartışmaya kapalı. Lütfen kimse yorum yapmasın." Hızlıca odama geçtim ve ardımdan kapıyı kapattım. İşte tam olarak bundan nefret ediyordum. Kadın başıma ne yaparmışım, soruya bak

Dolabımdan çantamı çıkarıp; iki takım kamuflaj, bolca çorap ve iç çamaşırı, bir tişört ve bir pantolon koydum. Yeter de artardı bile. Telefonumu çıkartıp Bora'ya mesaj attım. Yarım saate parkta buluşacaktık. Onunla da konuşmayı arada çıkartıp bir an önce gitmek istiyordum.

Tam odadan çıkacağım sırada abim odaya girdi. "Alkım..." bu sefer ben onunla konuşmayı tercih etmedim. Tam yanından geçip gidecek iken nereye gideceğimi hatırladım. Bir an durdum ve ona döndüm.

"Normalde olsa seninle asla konuşmam abi. Ama nereye gittiğimi ikimiz de iyi biliyoruz. O yüzden kendine iyi bak olur mu? Bak, gidiyorum hem, özüne dönersin artık." Konuşmasına izin vermeden evden çıktım. Böyle veda etmek istemezdim ama çok kırgındım.
...

Parka geldiğimde Bora çoktan buradaydı. Beni görünce telaşla oturduğu banktan kalktı. "Alkım, ne oldu? Korkutuyorsun beni."

"Lafı uzatmayacağım Bora, Irak'a gidiyorum. Sormadan söyleyeyim, temelli gidiyorum. Veda etmek istedim. Ha bu evlilik muhabbetinin de iptalini istersin. Zaten görev olduğu için iptal ederler. Gerekli belgeleri de gönderirsin olmadı, imzalarım."

"Ne?" sadece tek bir kelime dökülmüştü ağzından ama o kadar duygu yüklüydü ki, kelimenin ağırlığı altında kalmıştım. Çok kötü hissediyordum. Ama iyi gelecekti bana, Irak yani.

"Teşekkür ederim. Her şey için. Ama şimdi gitmem lazım. Yapmam gereken çok iş var."

Derlerdi ya, her güzel şeyin bir sonu vardır.
...

Kızıl SavaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin