Bölüm 3: Ölümün Gölgesi

2.2K 276 108
                                    



"Ölüm korkusuz bir savaşçıyı bile korkak kılan acımasız bir haindir. 

Sen korktukça o sana daha çok gelir. Bazen öyle bir an gelir ki sadece ölümden değil gölgesinde de korkarsın...

O zaman gelince korkma...

Çünkü benim yüreğim seni de korur beni de."

Deva'dan...

Bir yerdeyim.

Öyle bir yerdeydim ki, nereye gidersem gideyim uçurum, nereye gidersem gideyim hüsran, neye elimi atarsam atayım yıkım. Harabelerden arata kalan yıkım daha da yıkılıyor ben elimi attıkça. Durmak istiyorum, düşünmek istiyorum. Fakat düşünmek isterken kendimi yaşarken bulduğum bir lahza dilimindeydim. Attığım her adımda, aldığım her nefeste, içtiğim her yudumda acı var, yalnızlık var, sitem var. Hep hüzün var ama hiç neşe yok.

Gölge karanlıktır. Öyle derler ya hani. Aydınlığa çıkınca düşer ardına. Görürsün sende arkadandır ışık olduğu sürece. Kendi gölgenden korkarsın, kendinden korkarsın hatta bazen... Karanlıktaysa kaybolur gider, rahatlarsın. Bende de öyle olması lazımdı ama öyle değildi.

Ben şuan karanlıktaydım. Hatta karanlığın da karanlığını yaşıyordum ama yine de ölümün gölgesinin nefesi ensemdeydi. Korkuyor muydum? Sanmıyorum. Korkmayı uzun zaman önce bırakmıştım ben. Çünkü bu hayatta ne kadar çok korkarsan kaybedecek, üzülecek şeyin o kadar çok artıyordu. Korkmadığın zaman canın daha az yanıyordu. Korkmayı bıraktığın zaman cesaretin parlıyordu.

Korkum cesaretimi köreltmesin diye; elimde bir parça salçalı ekmekle 3 gün korka korka ağlayıp dördüncü gün cesaretimi parlattım. Bıçağımı kınından o gün çıkardım bir daha da geri sokmadım yerine. Çünkü o bıçağın kınına geri girdiği gün öldüğüm gün olacak demiştim, hayata yemin etmiştim.

Kendimi kurbanlık bir koyun gibi hissediyordum. Ellerimi, kollarımı, gözlerimi ve ağzımı bağlamışlardı. Kurban ediliyordum. Neye kurban ediliyordum? Ne için kurban ediliyordum? Giden dört candan sonra insanların kana susamışlığına az mı gelmişti dökülen kanlardan oluşmuş harabe? Neden dört cana karşılık dört can daha alınıyordu? Doktor olmak istiyordum ben... Yaşatmak için doktor olmak istiyordum. Şimdi on yedi yaşımda, kurduğum her şeyin, her hayalin altında boğulup evleniyorum.

Hayatımı kolay sanıyorlardı, istediğim her şeye ulaşabilirim sanıyorlardı.

Mesela doktor olmak istiyordum dimi ben? Hocalar sorduğu zaman öyle cevap vermiştim. Çünkü istiyordum ya hani? Alırdım da istiyorsam. Zengindim dimi ben? Kolaydı yani bana doktor olmak! Kocaman bir kahkaha atayım ben buna. En iyi yerlerde okuturdu beni dedem dimi? Bir dediğimi iki de etmezdi hatta. İkinci kocaman bir kahkahamı da buna atayım ben o zaman. Hatta bir üçüncü kahkaham daha var onu da atayım ben; Sevdiğim adam kimse, bana hayır demezmiş dedem onu bana alırmış dimi? İşte büyük büyük bir kahkaha daha atılır buna. Onlarından gördüğü dedemin altınıydım ben. Ama altından çok tırnağının kiri bile olamamıştım bu yaşıma kadar. Hep nefret etmişti benden. Nedenini bilmediğim, acısını her gün yaşadığım bir nefret...

Deva Hasret Hopalı... Herkesin olmak istediği o kızım ben.

Zengin, dik başlı, kendine inanan, güvenen kimseye boyun eğmeyen o kız. O kız şuanda benim ayna da gördüğüm kız mı? Kendimi, olduğumu söylediğim bu kızı doğru tarif ediyor muyum sahiden? Bence etmiyorum. Özellikle de aynanın karşısında bana bir ezik olduğumu, bir hiç olduğumu anlatan o gözlerle bakan kızın gözlerinden kendime baktığında sanmıyorum. Sadece kendimi koruyorum.

SürmeneliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin