7. VAKTİ DOLMUŞ DİLEK

6.8K 488 848
                                    

Kalbinizi hazırlayın... Kırılışa geçiyoruz...
Bizi epey yoracak bir bölüm olacak bu ne yazık ki...
E bu kadar minnoşluğun üstüne tabii ki de bomba etkisi yaratacak bir şeyler yapacaktım yani.
Beni az çok tanıyorsunuz 🫢

Yıldıza basıp yorum yapmayı unutmayalım...
Keyifli okumalar! 🤍

Şarkılar:
Skapova - Ben Hâlâ Vazgeçmedim
Madrigal - Senden Yoksun
Dedublüman - Sakladığın Bir Şeyler Var

❤️‍🩹

Saniyeler dakikaları bulmuştu. Ben Emre'ye hâlâ sarılıp ayrılamazken ve abim de az ileride arabasının içinde bizi belki de saatlerdir izlerken... Beni takip etmişti. Bana güvenmemiş, haklı olarak, buraya kadar beni takip etmişti. Onunla göz göze geldiğim andan beri donakalmış bir vaziyetteydim ve kıpırdayamıyordum. Korkuyordum. Hayır, abimden değil. Düşüncelerinden, hislerinden, belki de yapacaklarından korkuyordum. Onu en başta çok kırmış olmalıydım.

Çünkü benim tanıdığım abim; daha ben Emre'nin yanına, tellerin olduğu yere gittiğim anda dibimizde biter ortalığı ayağa kaldırırdı. Beni takip ettiğine göre ben geldiğimden beri buradaydı ve her şeyi görmüştü. Ama ne yanımıza gelmişti ne de beni arayıp varlığından haberdar etmişti. Şu anda da yaptığı gibi sadece uzaktan izlemişti. En çok da bu yaralıyordu beni. Bu sessizliği.

Abim arabasının içinde hareketlendiğinde ineceğini düşünmüştüm ama cebimde telefonum titrediği an olduğum yerde irkildim. Emre'den biraz uzaklaştığımda ellerini çekmedi üzerimden ama bir terslik olduğunu anlamış gibi bakıyordu şimdi gözlerime. "Bir şey mi oldu?" Dedi, kaşları düz bir çizgi halini aldı. "Betin benzin atmış."

Sorusunu cevapsız bıraktım. Telefonum cebimde titremeye devam edince elimi cebime attım, arayan abimdi. Niye arıyordu ki? Beni strese sokmak için miydi bu çaba?

"Açmayacak mısın? Belki önemli bir şeydir." Emre de endişelenmişti. Benim için değil kendin için endişelen, diyemedim. Zorla gülümseyip ondan biraz daha uzaklaştığımda kolları yanlarına düştü. Abimin tansiyonunu daha fazla düşürmek istemiyordum.

Aramayı titreyen ellerimle cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüğümde Emre'yle göz göze geldim. Arabanın arkasına yaslanıp kollarını bağladı, tepkilerimden ne olduğunu anlamaya çalışacaktı sanırsam.

Hattın diğer ucunda abimin sesini duymamla yutkundum. "Şimdi..." zorlukla konuşuyordu. "Hiçbir şey çaktırmadan arabana biniyorsun ve doğruca eve gidiyorsun." Dedi sakin bir ses tonuyla. Hayır, daha çok sakin olmaya çalışıyor gibiydi. Bu sakinliğinin fırtına öncesi sessizlik olmasından korkuyordum. Niye beni gönderiyordu? Benden sonra kesin bir şeyler olacaktı. Gitmek istemiyordum.

"Abi..." diye bir fısıldama döküldü dudaklarımdan. Korkudan, stresten kalbim çarpıyordu. Şu sokağın ortasında bir araba çarpsa da rahatlasam hiç fena olmazdı aslında. Emre'nin gözleri kısıldı. "Sen de geleceksin, değil mi? Evde konuşacağız. Doğru düzgün... Sakin sakin..." Abimi ikna etme çabalarımın beyhude olduğunu biliyordum ama yine de şansımı deniyordum işte. Ayrıca Emre'nin de hemen buradan gitmesi gerekiyordu.

Abim hattın diğer ucundan, "Dediğimi yap. Eve git. Sırf sen zor durumda kalma diye sana şans sunuyorum, bilmem farkında mısın?" Diyerek beni susturdu. Emre'ye baktım o an. O kadar rahattı ki. Tabii rahat olacak, hiçbir şeyden haberi yoktu. Ben de kıyamet kopmasın diye burada kendimi yırtıyordum.

GÜLBEŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin