9. SÖNMEYEN ATEŞ

10.7K 616 1.2K
                                    

Merhaba canlarımmm.

Bölüme geçmeden önce söyleyeceklerim var.
Önceki bölümde yani 8. Bölümde birkaç mantık hatası yapmışım.
Balın'ın abisiyle eve döndüğünden bu yana bir hafta geçmiş olmasına rağmen ben sürekli dün akşam dün akşam deyip durmuşum.
Defalarca göz gezdirmeme rağmen yine de gözümden kaçmış.
Hatayı düzelttim kendi çapımdan fakat okuyucu gözünden baktığımda hala eskisi gibi duruyor. Tamamen düzelmesi için yayından kaldırıp tekrar atmam gerekiyordu. Ama yorumlarınız, yıldızlarınız gidecekti. Yazık olacaktı.
Hem olsun dedim ne yapalım. Hatasız kul olmaz ne de olsa. Şimdi size kendimi açıkladım. İçim rahat. Umuyorum ki beni anlayışla karşılarsınız. Yaşanan aksaklık için tekrar özür dilerim ♥️

Bölüm sonunda sizi güzel bir sürpriz bekliyor bu arada.
İnstagram hesabımı takip etmeyenler için bu sürprizim.
Yoksa diğerlerinin haberi var 🙈

Önceki bölümlerin biraz kısa olduğunu doyamadığımızı düşünüyordum. O yüzden artık bir tık daha uzun olacak bölümler.

Yıldıza basıp bol bol yorum yapalım olur mu?
Keyifli okumalar 🤍


Şarkılar:
Gripin - Sor Bana Sor
Rafat Hasanlı - Kısa Mesafe
Kaan Boşnak - Benimle Kayboldun

(Şimdi telefonumuzdan ilk şarkıyı açıyoruz ve öyle okumaya başlıyoruz bebeklerim...)


5 yıl önce...

Yılın belki de en soğuk günüydü. Hava o kadar soğuk, o kadar dondurucuydu ki yerdeki su birikintileri dahi buz tutmuştu. Üzerine bassan kırılacak sanıyordun fakat sana kalan yalnızca kayıp düşmek oluyordu. Gökyüzünde lapa lapa yağan kar tanecikleri Balın'ın yüzüne çarpıyordu ve bu dokunuş, ona çoğu insandan daha iyi hissettirmeye yetiyordu. Ne vardı ki o sadece cansız, buz gibi soğuk bir kar tanesiydi. Ama çevresindeki insanlar kadar da değildi.

Bunu bilerek, hissederek başını kaldırıyordu göğe. Yumduğu gözlerinin üzerine, kirpiklerine düşen minik karların dokunuşuyla daha da gülümsedi. Kollarını yanlarına açıp etrafında dönmeye başladığında şapkasına sıkıştırdığı saçları da kendisiyle beraber savrulmaya başladı. Dizlerinin altına kadar gelen karlar dönmesinde zorluk çıkarıyordu ama düşmek umrunda değildi. O zaten düşmeye alışıktı. Sonunda hakkıyla kalkmasını da bilirdi.

Kablolu kulaklığı yüzüne çarpıyordu. Kulağında çalan şarkıyı mırıldandı, Balın. "Sor bana sor... Aklın, başında mı senin diye." Gülümsedi. "Sor bana sor..." Bembeyaz örtüyle kaplanmış bir arsanın üzerindeydi. Dümdüz olan örtü bozulmuş, sadece Balın'ın minik adımlarından ibaret olmuştu. Dizlerinde derman kalmayınca kendini yere bıraktı. Başını geriye atıp karların üstüne yattığında saçları da yanlarına dağıldı. Şarkının çalan kısmını mırıldandı. "Kuş olup uçmuş sanki. Ama belli gelmiş vakti of... Sor bana sor..."

Dakikalarca şarkıyı mırıldanmıştı, Balın. Fakat şarkının sonunu tamamlayan o değildi. "Yol ver, geçeyim artık bu adam..." Sahaftan çıktığında beri onu, uzak bir köşeden gülümseyerek seyreden Emre'ydi. Balın bunu bilmiyordu. Emre Balın'ın dudaklarını okumuştu. "Bağlasan durmaz..."

Neredeyse üç aydır sadece uzaktan izlediği bu kıza körkütük aşıktı, Emre. Her gün sahafa geliyor, Balın'ı bekliyordu. Ne evine kadar takip etmişti ne de okulunu bilirdi. Adını dahi bilmediği bir kıza tutulmuştu. Çok düşünmüştü günlerce. Saplantı mıydı bu? Takıntı haline mi getirmişti? Hayır. Seviyordu. Yoksa bu içindeki kıpırtının anlamı neydi o halde? Kaç gece evde prova yapıp karşısına çıkmayı planlamıştı ama yapamamıştı. Cesaret edemiyordu. Alacağı cevaptan da korkuyordu aslında. Karşılık beklemiyordu tabii ki ama Balın'ın kendisinden korkması da en son isteyeceği şeydi, Emre'nin.

GÜLBEŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin