-Acılarım kaç gün sürecek Portuga?
+40 gün
-40 gün sonra geçecek mi?
+Hayır, alışacaksın...Şeker portakalı
...
'Hayatın iki yüzü vardır' demişti dedem. 'Biri hayallerdir, biri de gerçekler'. O zamanlar ne dediğini anlayamazdım.
Dedemi ayda bir ziyarete giderdik. Abimle dizinin dibine oturup bize hikâyeler anlatmasını, nasihatler vermesini çok severdik.
O zamanlardan kalma bir sözdü bu da. Hayatın iki yüzü vardır...Biri hayallerdir, biri de gerçekler...
Ben bu sözün anlamını çok sonra anladım. Ama bizim tarafımızdan...
Ben o sözü "Hayaller ve Gerçekler" değil de "Görünenler ve Görünmeyenler" diye ayırdım.
Biz görünmeyenlerdik mesela. Hiç kimse bizi görmezdi. Görünenler ise bu vatan da yaşayan milyonlarca candı. Bu vatan için savaş verirdik biz. Bu vatanın içinde yaşayan milyonlarca can için can verirdik. Görünmeyenler, görünenler için ölürdü.
Bu vatanın içinde yaşayan genç, çocuk, yaşlı, bebek, anne, baba, dede, nene, doktor, öğretmen, mimar, mühendis, çaycı, sarraf, esnaf, zengin, fakir demeden onlar için can verenlerdik.
Biz görünmeyenlerdik...
Peki bunun gerçek ve hayaller ile ne ilgisi mi var?
Hayaller; görünen taraf olmak...
Gerçekler; görünmeyen taraf olmak...Biz görünmek isteyen, ama görünmemek zorunda kalanlardık...
Bizim acımaya bile zamanımız yoktu.
Aradan günler geçmiş ve biz nihayet Uludere'ye gelmiştik. Şimdi daha iyidim. Ve bahçede çaylaklara ders veren Fırat'ı izliyordum. Yanımda Pınar vardı. Diğerleri Ankara'ya dönmüşken o biraz daha yanımda kalmak istemişti.
Fırat'ın gözleri saniyelik gözlerime değdi lakin sonra geri çekti. "Hâlâ anlatmayacak mısın?"
"Neyi?"
"Görevden önce ki buluşma da...bir şeylerden bahsettin. O benim zaafıma oynadığı o ben de onun zaafına oynamaya karar verdim dedin. Anlatmayacak mısın?"
Bu zamana kadar Pınar'dan hiç bir şey saklamamıştım. Yine olsa yine saklamam lakin bunu anlatmak bana ağır geliyordu. Her ne kadar güçlü durmaya çalışsam da bu ancak dışarıdan öyle gözüküyordu.
Oysa ki ruhumun omuzları çoktan çökmüş, sırtı kamburlaşmış, dizlerinin üzerine çökmek üzereydi...
Beni tanıyanlardan biri de oydu. Bu yüzden de aklımdakileri anlamakta zorluk çekmemişti. "Bak, seni en iyi ben anlarım... lütfen benden bir şey gizleme. Dök içini rahatla. İçine atma, sakın."
"Ah, tamam. Abimin şehit olma sebebini zaten biliyorsun..."başını salladı. "Ben Mirkan'ın ilk görüşmesine girdiğim zaman bana...bana abimin ölüm emrini kendinin verdiğini söyledi."
Pınar elini dudaklarına götürdü. "Bu...bu çok...off ne diyeceğimi bilemiyorum. Peki bunu duyduğun zaman?"
"Kendimden geçmişim. Yani ilk başta baya bir dövdüm. İçimi döktüm. Daha sonra ise babam girdi odaya. Ağladım da tabi. Zaten gerisini hatırlamıyorum. Bayılmışım. Bir kaç gün onunla sadece babam görüştü. Ben de o sırada bilgi topladım ve onun da zaafının kız kardeşi olduğunu anladım ki doğru da çıktı. Ben de gerçek olmayan kurgular kurup onu kız kardeşi ile tehdit ettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAVRU VATAN
Teen Fiction"Bu bir aşk meselesi...Vatan Aşkı" Abisinin ölümünün ardından Ankara'ya giden Dicle, iki yıl sonra nihayet babasının yanına, Şırnak-Silopi'ye gider. Tekrar göreve dönmek ona gerçekten iyi gelmiştir. Ancak aile sıcaklığı içeren Kartal Tim'i onun bütü...