"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır."Mithat Cemal KUNTAY
Yazar'ın anlatımıyla;
Aşk nedir? Bir yanımsama mı, yoksa hayallerin başlangıcı mı? Yanımsama nedir peki? Aşkta olur mu yanımsama? Bence doğru kişi de zaman da yanlış kişidir yanımsama. Doğru zaman da yanlış'ı bulmak...
Aşkta hayal nedir peki? İllaha o kişi ile bir hayat kurmayı yapacaklarını düşünmek mi? Bence hayaller için önce doğru zaman gerekir. Yanlış zaman da doğru kişi değil, doğru zaman da doğru kişi!
Peki aşk hayranlık mıdır, gerçeklik mi? Göz'de ki görünenler midir, kalp'te ki mi? Kitaplarda ki mıdır, dizilerde ki mi? Bana kalırsa aşk ne hayranlıktır, ne de gerçeklik. Aşk bir rüya...Hem göz de görünenlerdir, hem kalp de görünenlerdir. Aşk, görmektir. Dizilerde ki değil, kitaplarda ki'dir. Aşk bir kurgu...
Aşk gerçek midir? İnsanı bulur mu? Sonsuza dek sürer mi? Aşk gerçek değilse eğer bunca hikâye niye? Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Romeo ve Juliet...İnsanı bulursa, kim de bulur, kime vurur? Nasıl bulur, nasıl bulunur? Sonsuza dek sürse nasıl olur?
Yusuf AKSOY, aşkını bulmuştu. Buna en içten şekilde inanıyordu. Hastane koridorlarında yürürken sevdiceğinin yanına gidiyordu.
Dicle Komutanı'nın yardımı ile beraber Nazlı yarinin gerçekten onu sevip sevmediğini öğrenecekti. Belki basit bir plandı, belki bir şey ifade etmeyecekti ama bir umuttu onun için de... Yalnızca küçük bir umut.
Uzakta sevdiceğini gördüğünde askeriye de çok az gülen adam sırıtamaya başladı. Daha sonra ise kendini ciddiyete davet edip yere düşme numarası yaptı.
İçinden 'Allah'ım sen beni affet' diye geçiriyordu. 'Şu halimize bak aşk insanı ne hâllere sokuyor' diyordu.
Tabi asıl plan bu değildi. Asıl plan birazdan başlayacaktı.
Yusuf'u düşerken gören Nazlı ise ne yapacağını şaşırmış bir hâlde o tarafa koştu. "Yusuf, Yusuf...beni duyuyor musun?"
Sevdiceğinin telaşlı sesini duyar duymaz hem sırıtmamak için hem de gözlerini açmamak için kendini zor tuttu Yusuf.
Etrafına bir çok hemşire ve hasta toplanmıştı. Tekrar Nazlı'nın sesi duyuldu ortamda. "Biraz açılın, açılın. Sedye getirin buraya."
Elini tutup bileğinde ki nabızı kontrol etti. O an Yusuf'un kalp atışları hızlandı. Sanıyordu ki kalp krizi geçiriyordu. Kalp atışlarının hızlı bir şekilde attığını anlayan Nazlı ise diğer hemşirelerle birlikte Yusuf'u sedyeye yatırdı.
"Acile alalım hemen."
Yusuf'u acile götürdükten sonra biraz ilgilendiler. Tetkikler yapıldı. Ve tabi ki de hiç bir şey çıkmadı. Bu süreç içerisinde Nazlı, Yusuf'un yanından hiç ayrılmadı. Yusuf'un gözleri kapalı bile olsa bunu aldığı menekşe kokusundan anlayabiliyordu.
Yaklaşık 10 dakika daha geçtikten sonra yavaş yavaş gözlerini araladı. Işık'a alıştırmaya çalıştığı gözlerini birkaç kez kırptı. Daha sonra yanında oturup ışık saçan kızı görünce hiç göz kırpma gereği bile duymadan ona baktı.
Uyandığını gören Nazlı ise içinin rahatladığını hissetti. Yarım saate yakın bir zamandır veremediği nefesi o anda verdi.
Korkmuştu. Ne olduğunu bilmiyordu ama korkmuştu işte. Başından ayrılamamıştı Yusuf'un. Neden yapıyordu bunu kendine? Neden zorlanıyordu ondan uzak kalmak için?
Ama cevap zaten belliydi onun için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAVRU VATAN
Teen Fiction"Bu bir aşk meselesi...Vatan Aşkı" Abisinin ölümünün ardından Ankara'ya giden Dicle, iki yıl sonra nihayet babasının yanına, Şırnak-Silopi'ye gider. Tekrar göreve dönmek ona gerçekten iyi gelmiştir. Ancak aile sıcaklığı içeren Kartal Tim'i onun bütü...