Bölüme oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Seviliyorsunuzz<3
"Baba yoksa huzur da yok..."
💚🖤
Heyecanlıydım. Dün yeni rütbemi alırken zerre umursamaz olan ben şimdi çok heyecanlıydım.
Çünkü babama gidiyordum. Çünkü evime gidiyordum. Çünkü artık güvenli sığınağıma ulaşıp babamın kokusu'nu doyasıya çekebilecektim içime. Ve bunu Üsteğmen Dicle KANDEMİR olarak değil, babamın yavru vatanı olarak yapacaktım. Yanında askerleri olsun ya da olmasın umrumda değildi. İki yıl olmuştu babamı görmeyeli, kokusunu içime çekmeyeli yalnızca görüntülü konuşuyorduk o da iki dakika'dan öteye geçemiyordu.
Sabah yedi de uyanıp havaalanına doğru yola çıkmıştım. Annem tayinini onaylatana kadar Ankara'da kalmalıydı. Saat sekiz'deki uçağa erkenden binmiş ve yolculuğu'mu Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabını okuyarak gerçek dünya'dan soyutlayarak geçirmiştim.
İçinde beni anlatan ya da anımsatan alıntılar vardı. En sevdiğim ise şuydu;
Belki de anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün.
Edebiyatım mükemmel denilecek kadar iyi değildi belki. Ama okurdum ben. Çok okurdum. Boş kalan her vaktim için okurdum. Okuduğum kitapları baştan baştan okurdum, belki kaçırdığım bir yer olmuştur diye. Anlamazlardı beni. Kimse anlamazdı ki hâlâ da öyle. Anlamazlar yine. Ben de kendimi kitaplara vermiştim, vatanıma adamıştım. Her alıntı'dan bir çıkarım yaparım kendimce, okuduğum her cümleden kendime bir pay çıkarmak yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri.
İnsanlar kitap okuduğu için toplumdan soyutlanmaz aslında, toplum kitap okumadığı için okuyanları tuhaf karşılar.
Saat 09:30 da uçaktan indim ve taksiye binerek merkez'den Silopi'ye doğru yol aldım. Bu sırada ise okumaya devam ettim. Şimdi ise lojmanın önünde taksinin ücretini ödüyordum.
Taksici valizlerimi indirirken ben ise, kendime çeki düzen vermek ile meşguldüm. Siyah bir kot pantolon, beyaz bir tişört ve yine siyah deri bir ceket giyinmiştim. Saçlarımı ise özgür bırakmıştım. Toplamayı pek sevmezdim ama görev gereği de toplamam gerekirdi.
Taksici valizlerimi verince teşekkür edip bir elime birini, diğerine birini alıp ilerlemeye başladım. Bahçede ilerlerken duyduğum kahkaha sesleri ile o tarafa döndüm. İşte babam oradaydı. Bana arkası dönük bir şekilde bank'ta oturuyordu. Yanında ise Ali amca vardı. Kendisini tanırdım. Babamın en yakın arkadaşı, hatta kan kardeşi idi.
Babamlar'ın önünde ise biri kız diğerleri erkek olmak üzere sekiz kişi çimenler de oturuyorlardı. Ve hep birlikte kahkahalar ile gülüyorlardı. Babam işi dışında askerleri ile uğraştığı ve onlara baba gibi davrandığı için bu görüntüyü garipsemedim. Aksine bu huyu onda en çok hoşuma giden şeylerdi.
Gerçi ben babasına aşık bir kızdım. Onun yaptığı her hareketin bir nedeni vardı benim nezdimde.
Valizler'imi bırakıp hızla oraya ilerledim. Yerde oturanlar beni farkedip bana bakmaya başlayınca işaret parmağımı dudaklarıma götürüp sessiz olmalarını söylemeye çalıştım. Onları tanımıyordum fakat yine de bunu yaptım çünkü sürprizimi bozmalarını istemiyordum.
Onların bu tarafa doğru baktığını fark eden Ali amca arkasını dönüp beni görünce gülümseyip göz kırptı. Buraya erken geleceğimi bilen tek kişi oydu. Birisine haber vermeliydim ve bu kişi de Ali amca'dan başka kimse olamazdı. Babamdan sonra en güvendiğim insandı o.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAVRU VATAN
Novela Juvenil"Bu bir aşk meselesi...Vatan Aşkı" Abisinin ölümünün ardından Ankara'ya giden Dicle, iki yıl sonra nihayet babasının yanına, Şırnak-Silopi'ye gider. Tekrar göreve dönmek ona gerçekten iyi gelmiştir. Ancak aile sıcaklığı içeren Kartal Tim'i onun bütü...