18. BÖLÜM

253 22 2
                                    

"Ağlamaktan bıktım, denemekten yoruldum. Evet gülümsüyorum ama içten içe ölüyorum."

Her insanın içinde hayallerini yaşattığı bir yer vardır. Sevinçlerini, mutluluklarını orada saklar. Ama hüzünleri de oradadır. En büyük korkularını da orada taşır.

O hayaller, sevinçler, mutluluklar, hüzünler ve en büyük korkular kalptedir...

Karşımda gördüğüm manzara bana bunu hatırlatıyordu. Karşımda ondan fazla ceset bulunuyordu. Ve o ceset diye bahsettiğim kişilerin bir zamanlar kalbi atıyordu. O kalplerin içinde hayalleri vardı. Sevinçleri vardı. Mutlulukları vardı. Hüzünleri vardı. En büyük korkuları vardı. Belki de heyecanları vardı...

Ama şimdi o kadar boştu ki kalpleri. Sanki bir zamanlar o kalplerde hiç bir duygu yaşamamışlar gibi...

Yaşlı insanların hepsi ölmüştü. Çocuklar korku ile titriyorlardı. Onları hangi işlere alet edeceklerini bile bilmiyordum ama burada yaşadıkları zaten onlara yetmişti.

Gözlerim birini daha arıyordu. Lakin ne ölenlerin içinde ne de çocukların içinde o yoktu.

Ali...

Esra ile Emre çocukları sakinleştirmek için onların yanına gidince, Kuzey ve Alper de hâlâ yaşayan var mı diye kontrol ediyordu.

Gözlerimin birisini aradığını anlayan Fırat yanıma gelip "Birini arıyor gibisin?" diye sorusunu sordu.

"Havin teyze'nin torunu yok."

"Şu kendini teröristlere yakalatmak için her yolu deneyen yaşlı kadın mı?"

"Evet."

"Ne idi çocuğun ismi?"

"Ali."

O da benim gibi gözleri ile her yeri taradı. Lakin bulamayınca kaygıyla nefesini verdi.

"Komutanım." Kulaklıktan gelen ses Ata'nın sesiydi.

"Söyle, Ata."

"Av'dan dönenleri yakaladık. Mağaranın önündeyiz. Lakin bir sorunumuz var."

"Ne gibi bir sorun?"

"Şu an da etrafımız sarılı."

Nasıl?

İçimden geçeni sesli bir şekilde de dile getirdim. Bana cevabı Hakan verdi.

"Biz şu an mağaranın önündeyiz. Hatta av'dan gelenleri de yakaladık. Şu an da elimizdeler fakat şu an dışarıdan gelenler ile çatışma halindeyiz. Yakaladığımız esirlerden birinin söylediğine göre biz gelmeden yarım saat önce yakaladıkları genç birisi kaçmış. Bu gelenler onun peşinden gelenlermiş."

Yüzümü hemen Fırat'a döndüm. O da benimle aynı şeyi düşünmüş olmalı ki aynı anda "Ali!" dedik.

"Esra, Alper ile birlikte kalıp çatışma bitene kadar çocukların yanında bekleyip, onları koruyun! Emre, Kuzey, Dicle dışarıya çıkıp çatışmaya giriyoruz!"

"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!"

"Hakan, adamı yakalamışlar mı?" diye sorarken ilerlemeye başlamıştık.

"Emin değilim komutanım."

"Peki toplam da kaç kişi var?"

"Yirmiye yakın komutanım."

"Tamam geliyoruz. Eğer adamı yakalamışlarsa ne olursa olsun ona zarar gelmesine izin vermiyoruz. Anlaşıldı mı?"

Bu emri sadece dışarıdakilere değil, hepimizeydi. O yüzden hep beraber cevap vermekten kaçınmadık. "EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!"

YAVRU VATANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin