Haftasonu Soobinle yaptığımız plana uyup kütüphanenin önüne geldim.
Ne çalışmak istediğimi bilmediğimden çantamda dört farklı dersin kitabını taşıyordum ve anneme Yeonjun'dan başka bir arkadaşımın varlığını anlatmak beş dakikamı almıştı.
Soobin anlaştığımız zamanı on beş dakika geçince bunu yapmaktan nefret etsem de nerde kaldığına dair mesaj attım.
Beş dakika sonra uyuyakaldığına ve yarım saate geleceğine dair bir mesaj attı.
Geç kalan insanlardan nefret ederdim. Daha verdikleri en basit bir sözü dahi tutamadıkları düşüncesi gün boyu sinirimi bozardı yine de bir şey demeden içeri girdim.
Sesli çalışma ortamından haz ettiğim yoktu ama Soobin gelince ses yapacağımız için çaresizce sesli alana yöneldim.
İki kişinin rahatça sığabileceği bir yer bulduğumda oturdum.
Pencereye yakın bir yer seçmiştim en azından aydınlık uykumu kaçıracağından mutluydum.Haftasonu olduğundan kütüphane kalabalıktı ortamdaki uğultu rahatça odaklanmama engel olacaktı ben de kulaklıklarımı takıp çantamdan rastgele bir test kitabı çıkardım.
Müzik de odaklanmama engeldi ama en azından modum yükselecekti. Önümüzdeki kırk beş dakikayı birkaç test çözüp kontrol ederek geçirdim zaten sonra da Soobin geldi.
"Kusra bakma Beomgyu seni de beklettim bir sürü"
Çantasını kenara bırakıp içinden lazım olan kitapları çıkardı.
"Önemli değil daha fazla beklemeden başlayalım mı?"
Soobin hızlı hızlı kafasını sallayıp hocanın deftere yazdırdığı ve çözümlerini anlamadığı birkaç soruyu gösterdi.
Soobin fena biri sayılmazdı yaklaşık iki yıldır birlikte oturuyorduk arada birlikte ders de çalışıyorduk. Onun da çok sosyal biri olmamaması bizi ortak bir paydaya getiriyordu ha bir de hukuk kazanmak istediği için derslerine fazlaca efor sarfediyordu.
Zahmetli biri değildi öyle nazlanmaz özel hayatını bana açıp kafamı şişirmezdi. Bilmiyorum belki de biraz soğuk oluşumdu onu bunu yapmaktan alıkoyan ama dediğim gibi fena sayılmazdı işte.
Sonuç olarak iki saat ara vermeden matematik çalışmamızdan sonra Soobin kahvaltı etmeden geldiğinden biraz ara vermeye karar verdik.
O kalkıp yolun karşısındaki markete giderken ben masada kalıp telefondan Pintereste girdim.
Sayfayı yenileyip ilgimi çekecek bir şeyler ararken o koca gürültüde kulağıma melodi gibi çalınan kahkahayı işittim.
Kulaklarım patili hayvanlarda olduğu gibi dikilip sesin geldiği yeri ararcasına etrafıma bakınınca iki masa ötede, kızlı erkekli karma bir grupla oturan Taehyun'u gördüm.
Yeonjun da masadaydı ve anlaşılan yine benim bir gıdım hayrını göremediğim espritüelliği üstündeydi.
Hoş Taehyun'u güldürmesi işime geliyordu ya orası ayrı.
Sonuç olarak ben salak salak masalarına bakarken Yeonjun'la göz göze geldik.
Bir aptallık edip gözlerimi kaçırmadım. O da selam verme gereği bile duymadan birkaç saniye bana baktı sonra hiçbir şey olmamış gibi döndü önüne.
Yanlış anlaşılmak istemem ama insanlarla bu gibi durumlar yaşamak beni gererdi dolayısıyla Yeonjun'la olan belirsiz ilişkimdense onu tanımamayı tercih ederdim.
Hele de o benden haz etmediğini iliklerime kadar hissettirirken.
Sonuç olarak tekrardan telefonuma döndüm birazdan da Soobin geldi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love is Untangible || taegyu
FanfictionTaehyun'u seviyordum ama bu onu hiç alakadar etmiyordu. Bu hikaye materyalist dünyada hiçbir karşılık beklemeden Taehyun'a kalbini veren Beomgyu'nun hikayesidir. . . . Tüm hakları yatağımın altındaki canavarda saklıdır.