Ben hayatta herkesten çok kendine saygısı olan biri olduğuma inanırdım.
Hoşuma gitmeyen her şeye dur diyemezdim belki ama elimden gelenleri durdurmaya çalışırdım.
Yapacağım ve yapmayacağım şeyler vardı aynı bana yapılmasına izin vereceğim ve vermeyeceğim şeyler olduğu gibi.
On yedi yaşıma kadar bu düşüncelerle geldim. Kendi terazime uymayana mesafe koydum, bunu herkese her koşulda uygulayabilirim sandım.
Her şeyden önce insanları kolay sandım, kimse vazgeçilmez değil sandım ve hâlâ da öyle olduğuna inanmak istiyorum.
İstemek eylemi gerçekleştirmeye yetmiyor bunu da en iyi şimdilerde öğrendim sanırım.
Cuma günü Taehyun varlığımı hatırlamadı, cumartesi de çabuk geldi tam saat ikide kütüphanedeydim.
Taehyun'un numarası yoktu, on dakika kapıda bekledim, hava buz gibiydi burnumun ucu donmuştu bir on dakika daha bekledim.
Yerimde kıpırdanıp durdum bir başkası olsa bırakıp gideceğim düşüncesi aklıma gelince kızdım kendime.
Yarım saat kütüphanenin önünde it gibi titredim, kulaklarım soğuktan düşecek sandığım o saniyelerde Taehyun geldi.
Hareketlerinde herhangi bir acele yoktu beni görünce geldi yanıma
"Selam hyung, neden dışardasın? geçseydin ya içeri "
Omuz silktim
"Geleli çok olmadı zaten"
İçten içe sinirliydim ama polemik istemiyordum, sadece Taehyun'la değil hiçkimseyle polemik istemiyordum.
İçeri girdik, oturacak yer bulduğumuzda soğuktan yaşaran gözlerim anca kendine geldi.
Taehyun geçip karşıma oturdu, bilerek ne giydiğine, saçını nasıl yaptığına bakmadım.
Tek odağım fizikti ve sadece fizik olarak kalmalıydı.
Taehyun orta derece zorluğu olduğunu bildiğim bir kaynağı koydu önüme.
"Geldiğimiz konuya kadar bitirmem gerekiyor, pazartesi kontrolü var"
Kafamı salladım açıp nerde kaldıklarına baktım
"Dört konu var, çözemediklerine mi bakalım konu eksiğin mi var?"
Sonuç olarak anlamadığı konuyla başladık, kırk dakika bile sürmedi bitmesi gözlerinden bile anladım konuyu kaptığını sonra bir iki örnek soru çözdük, iyiydi gayet iyi anlamıştı.
Bir sonraki konuya geçmeden kısa bir ara vermek istedi Taehyun.
Kabul ettim, karşı masada tanıdığı birini gördüğünü hemen bir selam verip geleceğini söyleyerek ayrıldı yanımdan.
İçten içe selam verme kültürü olduğuna güldüm, salak değildim önümdeki gerçeklikleri görebiliyordum.
Yanına gittiği "tanıdığı" bir kızdı.
Tanıdıktan fazlası olduklarını oturduğum yerden üç numara miyop gözlerim bile seçiyordu.Kız uzandı, Taehyun'un biraz dalgalanmış sarı saçlarına dokundu, yarım saat önceki üşüme hissinin karması olarak iyice sıcak bastı beni.
Bir şeyler deyip gülüştüler, o an eğer lanet bir miyopsam gözlerim nasıl Taehyun'un gamzelerini seçip tahtayı seçmiyordu anlamlandıramadım.
Taehyun'un iki dakikası da beni beklettiği yarım saat cinsinden olacak ki on dakika kalkmadı yerinden.
Sonunda ben de kalkıp lavaboya kaçmakta buldum çareyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love is Untangible || taegyu
FanfictionTaehyun'u seviyordum ama bu onu hiç alakadar etmiyordu. Bu hikaye materyalist dünyada hiçbir karşılık beklemeden Taehyun'a kalbini veren Beomgyu'nun hikayesidir. . . . Tüm hakları yatağımın altındaki canavarda saklıdır.