19

21 3 1
                                    

Şefkate aç olduğum geceler yanında olduğumu hayal ederek uyuduğum kişiydi Kang Taehyun.

Peki neden artık onun düşüncesinde bile huzur bulamıyordu ruhum?

Neden gündüzleri bayılırcasına yorulup kafamı yastığa koyduğumda kalbime çöreklenen o haksızlığa uğramışım hissini Kang Taehyun hafifletemiyordu?

Evet inandığım bazı şeyler yıkılmıştı, insanlığa olan inancım gibi, ama artık hayatım terk edilmiş bir saylangoz kabuğu kadar boşken ve bir hiç yüzünden geleceğim elimden alınıyorken amansız çırpınışlarım arasında dudaklarım arasından dökülen kelime Taehyun oluyordu.

Onu o çarşamba gününden sonra bir daha görmedim. Gözlerinin içine bakıp bir şeyler söylemesini beklediğim o sessizlik dolu anların son olduğunu bilmeden öylesine harcamıştım işte.

Aynı şeyler onun için geçerli değildi eminim. Ortalıktan kaybolduğumun bile farkına vardığını sanmıyorken burda ruhuma dikilen haksızlık tohumları günden güne sulanıyordu yine de adaletsiz bir şekilde onu düşünüp duruyordum.

Kırgındım hayata insanlara en çok da kendime.

Kimse bana inanmamış çıkıp da tanıma zahmetine girmedikleri kişiliğimin bu gibi bir haysiyetsizliği kaldırmayacağını söylememişti.

Dediğim gibi beni tanımıyorlardı ama peki ya tanıyanlar? Onlar neredeydi,  ben bu kadar bariz bir şekilde suçlanıyorken neden ailem dahil kimse arkamda durmuyordu?

Tamam.

Herkesi geçtim ama Taehyun?

Birlikte geçirdiğimiz o kadar süre içinde beni biraz bile tanıyamamış mıydı cidden?

Yoksa ben mi herkesten çok ondan destek görmek istediğimden bunu yapmayacağıma inanmasını istiyordum?

Bilmiyordum tüm bu olanlar ağırıma gidiyordu. Ergenlik çağındaydım ve en iğrenç günün annemin saçlarımı kesip beni rezil ettiği gün olarak kalacağını sanarken de fazlasıyla cahildim işte.

Şimdi ise Daegu'nun bir kasabasında yalnız yaşayan amcamın yanına yollamışlardı beni. Okuyup da adam olacağın yok demişler tüm çabalarımı ve heveslerimi doldurdukları küçük bir valizle postalamışlardı beni buraya.

Onların da dediği gibi okuyup da adam olur muydum bilinmezdi şu sıralar bildiğim tek şey kereste taşımaktan kırılan belimdi.

Sizin de tahmin edeceğiniz üzere buraya tatil yapmaya gelmemiştim. Annemler bir baltaya sap olayım, öyle serseri olup millete bulaşmayım diye göndermişlerdi beni buraya.

Bana verilen hak en küçük hatamda(!) elimden kayıp gitmişti. Bu konuda babamla tartışmam demek yediğim dayaklara bir yenisi daha eklenirken kendisine bu şansın bile verilmediğine dair nefret dolu bir nutuk dinlemek olurdu.

Kabullenmek istemiyordum, siz benim nelerle uğraştığımı biliyor musunuz diye isyan etmek tüm yetişkinlerden olayı oldu bittiye getiren tavırları yüzünden intikam almak istiyordum.

Fakat bunların hiçbirini yapacak güce de sahip değilim.

Buraya gönderileli on beş gün oluyor. İlk günler tavanarasındaki o küçük odada iç çeke çeke ağlayıp bir yerleri yumruklarken bir şeyleri değiştirmek için fazla güçsüz olduğumun farkına vardım. Şimdiye kadar zekamla her şeyi hallederim sanıyordum ama sanırım o kadar da zeki değildim.

Ne babamı ne okul yönetimini masumiyetime inandıramadım. Aslında okuldan atılmam gibi bir durum söz konusu değildi, durumu bu boyuta getirip beni okuldan alan babam oldu. Ne öğretmenlerim ne de bir başkası onu durdurmadı, dönem ortasında daegu'nun taşrasındaki okula kaydım alınırken bunun sadece bir prosedür olduğunu da anlamış oldum.

Love is Untangible || taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin