Uyandığımda hava kararmak üzereydi. Boğazıma kadar çekilmiş battaniyeyi iteleyip, bulanık gören gözlerimi duvar saatine odaklamaya uğraştım.
Hızlı hızlı kırpıştırdığım gözlerim uyumaktan ağrıyordu bir de ortamdaki loş ışık iyice işimi zorlaştırdı yine de saatin üçü geçtiğini görebildim.
Toparlanıp revirden çıktım, zaten kimseler de yoktu ortalıkta. Hemşire Kim'e haber vermem gerekir miydi bilemedim ama zaten son dersin bitmesinde on dakika kadar kalmıştı ben de pek umursamadım.
Sınıfın kapısına varıp ders bitene kadar bekledim, Soobin elinde çantamla sınıftan çıktığında birlikte çıkışa yürüdük.
Birkaç kez iyi olup olmadığımı sordu, benimle servise kadar yürüdü ve en son bir yer bulup oturduğumda da ikna olmuş bir şekilde ayrıldı yanımdan.
Kucağıma koyduğum çantama sarılıp yolu izledim bir süre. Telefonumu çıkarıp IN'e hasta olduğumdan antrenmanı ektiğime dair bir mesaj attım.
Kötüysem onlara gelebileceğimi söyledi ama bu onun da antrenman ekmesi anlamına geldiğinden eve gidip uyuyacağımı söyledim
Eve gitmek istemiyordum belki de kütüphaneye gidip biraz orda zaman öldürürdüm ama karnım açtı.
Yine de eve gitmek istemiyordum.
Kararsızlık aklımı kurcalarken dalgın dalgın kucağımda birleştirdiğim ellerime bakıyordum.
Sonra bir şey dikkatimi çekti.
Okul gömleğimi sıyırıp keçeli kalemle bileğime yazılmış yazıyı okudum
"İlgi orospusu"
Beynim birkaç saniye okuduğumu idrak edemedi, dalgın dalgın bakmaya devam ettim bileğimi kaplayan özensiz yazıya.
Okulda çok sevilen bir tip değildim ara sıra da böyle şeyler gelirdi başıma.
Öylece yaşayıp gitseniz kimselere bulaşmasanız da varlığınız bile birilerine batmaya yetiyordu işte.
Sıvadığım kolumu iyice çekiştirip yazıyı örttüm, o an çapraz koltukta yan oturmuş Sunghoon'la konuşan Taehyun ile göz göze geldik.
Kendimce normal bir şekilde kafamı çevirip dışarıya baktım ama kalbim bir tonmuş gibi ağır gelmeye başladı.
Fazla arkadaşınızın olmamasıyla birilerinin sizden nefret etmesi çok başka şeylerdi ve bazen insanlardaki bu tükenmez nefret omuzlarıma ağır geliyordu.
Sanki herkes beni izliyor, herkes nefret ediyordu benden, burda durmam bile zarardı insanlara.
Daha fazla dayanamadım, ayağa kalkıp şoföre beni kenarda bırakmasını söyledim.
İndiğim gibi de arkamı dönüp yürüdüm. Nereye gittiğimi bilmiyordum derin derin nefesler aldım.
Üstümde ince bir kapüşonlu ve okul gömleğinden başka bir şey olmadığından omuzlarım titriyordu yine de bu beni durdurmadı.
Gidebileceğim pek bir yer yoktu bir süre boş boş banklarda oturup bekledim.
Okul çıkış saatini bir saat geçirmiştim annem antrenmanda olduğumu sanıyordu ve bu saatte gitmem halinde her şey daha kötü olacaktı.Biraz boş boş oturup kendime geldikten sonra mecburen gidebileceğim en mantıklı yer olan kütüphaneye gittim.
İlk işim tuvalete gidip kolumdaki yazıyı yıkamak oldu sonra bir iki saat kadar çalıştım.
Bugün olanlar aklımı meşgul ettiğinden fazla odaklanamayınca sinirim bozuldu. En sonunda pes edip kalktım.
Ağır ağır yürüyüp eve yaklaşınca durdum. Çok yakında beklemek iyi olmazdı bir tanıdık falan görürse bir saat açıklama yapmam gerekirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love is Untangible || taegyu
FanfictionTaehyun'u seviyordum ama bu onu hiç alakadar etmiyordu. Bu hikaye materyalist dünyada hiçbir karşılık beklemeden Taehyun'a kalbini veren Beomgyu'nun hikayesidir. . . . Tüm hakları yatağımın altındaki canavarda saklıdır.