"Deniz derindir durulmaz, dostluk ebedidir unutulmaz."
🐮
Nihayet dolmuş geldiğinde son binen kişi ben olmuştum. Bu yüzden parayı verecek o muhterem kişi de bendim. Bizimkilerin ve artı bir gencin parasını alıp dolmuşçu abiye uzattım. "11 kişi abi, öğrenci." Şoför, kırmızı ışıkta durmamızı fırsat bilip başını çevirdi ve bana baktı. Elimdeki parayı alırken başını iki yana salladı.
"Abla eşek kadar olmuşsunuz hala öğrenci veriyorsunuz." Diyerek elime para üstü tutuşturduğunda gıdımın çıkmasına sebep olacak şekilde başımı geri çektim ve adama baktım. Adam ise çoktan önüne dönmüş, yanan yeşil ışıkla birlikte gaza basmıştı.
İkidir neydi benim bu dolmuşlardan çektiğim?
Aksine herkes yaşımdan küçük durduğumu söylüyordu üstelik.
Geri dönüp para üstlerini dağıttım. Yer kalmadığı için tutunmak zorunda kalmıştım. Tepedeki tutacaklardan birisini sıkıca kavradığımda tutacakların üstünde bir şeyler yazdığını gördüm. Yazıyı tam olarak okuyamadığım için parmak uçlarıma yükseldim.
Benim tuttuğum tutacakta 'Kalite standartları gereği yalnızca keyfimize bakıyoruz' yazıyordu. Başımı çevirip Mert'in tuttuğu tutacağa baktığımda yazılar onun da dikkatini çekmişti.
'Açtığın her yaradan, hesap sorar yaradan' Mert'in tutacağında yazanlarla gülmeye başladığımda diğerlerini de okumak istiyordum fakat dolmuş oldukça sıkış tepişti zaten. "Ülkemin tutacağı bile sayko, kurban olduğum." Hemen arkamda dikilen Mert'le birlikte tangur tungur bir dolmuş yolculuğu yapıyorduk. Merakla dışarıyı izleyen çocuğa kaydı bakışlarım. Mert, dışarıyı izlerken benim bakışlarım ona odaklandı.
Sert bir çehresi vardı fakat buna rağmen oldukça tatlı bir çocuktu. Yüzünün, özellikle çene ve elmacık kemiklerinin belirgin olması bunu değiştirmiyordu. İnce dudakları ve kısık yeşil gözleri vardı. Kemerli fakat düz burnuysa yüzünü tamamlıyordu. Kesinlikle çirkin bir çocuk değildi. Hatta ortalamanın üstünde bile sayılabilirdi.
Dolmuşun aniden fren yapması beni irkilten şeydi. Parmak uçlarımla zor yetişip kavrayabildiğim tutacak avcumun içinden uzaklaştığında dengemi sağlayamayarak geriye yalpaladım. Popo üstü yere düşmeyi beklerken gözlerim kapalı bir vaziyette kollarımın kavrandığını hissettim. Popo kısmında herhangi bir sızı olmadığına karar verdiğimde gözlerimi kırpıştırarak açtım ve başımı geriye attım.
Can't be your Superman
Your Superman, your SupermanÜstten ters bir şekilde bana bakan Mert beni tutmak için tutacağı bırakmıştı. Bu yüzden o da geri sendelemiş ve doğruca dolmuşun camına çarpmıştı. "Çok sakarsın." Diye mırıldandı beni yeniden ayaklarımın üstüne bırakırken. Yüzümü asarak ona baktığımda tutacağı yeniden kavradı. Yüzüme bakmadan telefonunu çıkartırken dolmuş yeniden hareket etmeden önce sesini duydum. "Koluma tutun."
İkilemde kalsamda hızını arttıran dolmuşla birlikte ufak adımlarla yanına ilerleyip tutacağa göre daha aşağıda olan koluna tutundum iki elimle. Başımı diğer tarafa çevirip nefesimi yüzümün önüne gelen saçıma üflerken yan gözle bana baktığını hissettim. Aynı onun gibi yalnızca bakışlarımı çevirerek yüzüne baktığımda gülerek başını iki yana salladı. Yeniden telefonuna gömüldüğünde yüzünde hala ufak bir tebessüm vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öküz Tayfası
Humor"Bir zildi tüm yılı başlatan, bir zildi bizi sözlüden kurtaran ve yine bir zil olacaktı hepimizi ayıran." 🐮 Ortasında kaldığım duruma baktığımda aklımdan, okuduğum sayılı kitaplardan birisi olan 'Minik Kurbağa Kurbi' isimli kitaptan bir cümle geçiy...