II. BÖLÜM YİRMİ YEDİ

44 6 1
                                    



Beni yatağımdan sarsarak uyandıran Elena'nın manken bedenini görene kadar güzel bir güne uyanacağımı düşünerek yatağıma kurulmuştum. Saat gecenin kaçıydı, ne oldu, ne bitti hiçbir şey bilmiyordum.

"Uyansana Daphne! Uyan yalvarırım yardımına ihtiyacım var." Ağlıyor muydu o?

Niçin ağlıyordu öyleyse?  Gözlerimi zor bela açtım. Elena'nın evinde yatıya katılıyordum. Odasındaydık fakat Elena birlikte giydiğimiz pijamalarıyla değildi üzerinde beyaz mont vardı ve yarısı kanlanmıştı.

"Ne oluyor?" dedim boğuk sesimle. Elena'ya baktım ağlıyordu. Ellerinde kurumuş kan vardı ve üzeri kan kokuyordu. Bir an midem kasıldı. "Elena yaralandın mı?"

Panikleyerek yataktan kalktım fakat Elena kollarımı çabucak tuttu. "Dur tanrı aşkına, sessiz ol lütfen! Madam bizi böyle görürse kellemizi alır sus tanrı aşkına. Ben iyiyim! Arkadaşım! Arkadaşım çok kan kaybetmiş, yardım, yardım et bana Daphne yalvarırım."

Panikleyerek ve sızlanarak birçok şeyi anlattı bana. Bense üzerindeki ceketi çıkarmaya çalışıyordum. 'Tamam! Çıkar şu üzerindekileri, kızlardan biri görürse asıl sen ölürsün. Kim bu adam, nerede? Göster bana. Ölü mü değil mi tanrı aşkına!"

Soğukkanlıydım yine de. Evet bu konuda oldukça soğuk kanlıydım zira çocukluğumda çok dayak yemiş biriydim ben, yaralarım çok olurdu hepsine ben bakar, yaralarımın merhemleri yine kanayan parmaklarım olurdu. Alışıktım.

"Salonda, zar zor benim eve çıkardım onu. Saat sabahın körü, birazdan ahali ayağa kalkacak. Onu çabucak yıkamalıyız!"

Elena'yı dinledim. Pijamamın kollarını sıvadım. Birlikte evin dar koridorunu aşıp salona geçtiğimizde ayağım bir adım daha ileri gidemedi. İkili koltuğa baygın yatan orta yaşlı bir adam vardı. Adam vardı fakat aşırı tartaklanmıştı. Üzerindeki gömlek ve keçe pantolon kana bulanmıştı. Sağ elinin üzeri peçeteyle sarılıydı.

Elena beni geçer geçmez, "Parmağını koparmışlar. Baş parmağını," diyerek açıklamada bulundu.

"Kim bu adam? Kanun kaçakçısı mı?" dediğimde Elena kaşlarını çatarak bana bakındı. "Asla! Salvador çok temiz ve iyi bir adamdır asla kanununa ayrıkı işlere bulaşmaz! Bunu ona kimin yaptığına gelene kadar yardım et bana!"

Şimdi de kızıyordu. Adamı tanıyor olmasına verdim bu durumu, beni azarlamasını bu ana yorumladım. Birlikte banyodan büyük bir leğen getirdik salona. Ben adamın yaralarına merhem bakarken, Elena mutfakta su kaynatıyordu. Biraz tütün bulmasını da söyledim. Açık yaralarını böyle kapatacaktım. Temiz havluları toparladım her ne kadar varsa kağıt havlu da aldım.

Salona geçtiğimizde adam hâlâ baygındı. "Uyandığında çok canı acıyacak, inleyecek büyük ihtimal. Madam'da sese gelir buna hazırlıklı ol Elena." dedim. Bu belaya bulaşmak istemiyordum, kendisi bir şeyler uydurmalıydı.

"Saçmalık!" dedi Elena, kızıl saçları tıpkı adamın kuruyan kanı kadar soluktu. Elinde çaydanlıkla geldi leğene ılık suyu döktü. Bana baktı. "Yardım edeceksin bana. Zorundasın." da dedi.

Neden emrivaki konuşuyor bizimle? Bizim bu durumla ne alakamız var?

"Sözlerin kırıcı olmaya başladı Elena, adam tanıdığın biri ve bu durum çok fena, anlıyorum ama beni paylama." dedim, çabucak. Elime aldığım havluyu da ıslattım adamın kesik baş parmağına, açık yarasına, eline ben bakacaktım. Zira Elena, sessizliğini koruyarak sızlanmaya içten içe ağlamaya devam ederek adamı ılık suyla temizlemeye çalışıyordu.

"Ne olmuş?" dedim belki on beş dakikanın sonunda. Adamın amansız iniltileriyle birlikte havada aydınlanıyordu. Artık benimde üzerim kanla kaplıydı. Beyaz pijama takımım bir başka insanın kanıyla renkliydi ve kuru kan kokusu ortalığa iyice yayılıyordu. Midem bulanıyordu ama sızlanmaktan çok utanıyordum, haddim değildi. Bir an kendimi kaybedip ben de ağlayacaktım.

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin