BÖLÜM DOKUZ

78 16 3
                                    

HEDİYE

Hanımlarla birlikte pazara gitmek tam anlamıyla muallak bir işti. Kızların birbirlerini çekiştirerek ayrı stantlara dağılmasını mı takip etmeliydim ya da Madam'ın ağırdan gelişiyle ona mı destek olmalıydım kafamda bir türlü cevaplayamadığım sorulardan en elzemiydi bunlar. Yani, önümdeki kızlar gibi çığlık çığlığa, keyifle alışveriş yapmıyordum. Param yoktu, ben sadece hamal gibi bir şeydim. Bu sıska boyumla da onca poşeti taşımayı nasıl beceriyordum, bilmiyordum.

"Elena! Şu kırmızı takıma baksana canım!" Elindeki yelpazeyi ağzının önünde tutarak, sesini kısık tutan Ash'ti. Yanı başımda duran kızıl saçlı kadına sesleniyordu.

Elena, benimle birlikte baktığı terliklerden çok çabuk sıkılmış gibi, Ash'in işaret ettiği standa yöneldiğinde, ayaklarıma kara sular iniyordu. Ne güzel, bir iç çamaşır seti daha! Her hafta birden fazla takım alıp duruyorlar, müsrif gibiler!

Madam Bovalyn kıkırdayarak koluma takıldığında, "Şirin kızım, yine asmışsın suratını." dediğinde, ona alttan alttan bakış atıyordum.

"Üzgünüm Madam, sadece altı kadının harcamalarına yetişmek sizi çok yoruyor olmalı, size yardım edeyim."

Kızların harcamalarını Madam kontrol ederdi. Bu yüzden, her ne kadar yavaş yürüyor olsa da kızların peşinden ayrılmazdı. Asıl bu alışverişin onu zorladığının farkına varıyordum.

"Gel bakalım, kızların yanına gidelim. Bir şeyler alsınlar." Beni peşinde taşıdığı torbası gibi sürüklediğinde, uslu uslu kalabalığın arasından sıyrılarak kızların başında toplandığı stanta yaklaştım. Ash ve Sarah'ın baktıkları geceliğe göz gezdiriyordum bende.

"Ay! Bu geceliğin tüyleri ne kadar yumuşak! Serena'ya da bundan bir tane alalım ama kesinlikle kırmızı olmalı!"

Serena, apartmanda dairedeki adamlarla ilgileniyordu. Onu en son gördüğümde, Frank'in yanında dolaşan bıyıksız, köse suratlı bir adama içki servis ediyordu. Gerçi kadınların bir numaralı görevi; adamlara hizmet etmek değil miydi?

"Kızım şu torbaları tut bakalım." Madam, satıcı adamın ona doğru uzattığı poşetleri işaret ettiğinde, öne doğru uzandım. Büyük bir ilgiyle kızların birbirlerine uzattıkları geceliklere, iç çamaşır takımlarına bakıyor, Madam'ın son kararı vermesiyle cüzdanında çıkardığı kuruşlarla, takımların poşetlere girmesine tanık oluyordum.

Elena üzerindeki kalın pelerinin kuşaklarını düzelterek Madam'ın yanına geldiğinde, "Madam Bovalyn, sizden yirmi beş poundluk avans isteyebilir miyim?" diyerek, sessizce soludu.

Burada herkes gibi edepli, sıradan kadınlardık. Hiç kimsenin dikkatini çekmemek adına, paspal kabanlarımızın içerisine bürünür, makyaj dahi yapmazdık.

Gerçi bizim bu iş için özel bir çaba sarf etmemize gerek yok ki. Biz her zaman pasaklı görünüyoruz! Şu elbiseler neyimize?

Gözlerimi kaşıyarak, omuzlarımı pes edercesine eğdim. Bu sefer kafamdaki şımarık velet haklıydı. Üzerimde her zamanki eski kıyafetlerim vardı. Yüzüm gözümde çillerimin arasında kayboluyordu.

"Elena'cığım elbette avans veririm de ne için? Zaten elbiselerini ve ihtiyaçın olan şeyleri almıştın? Fazladan almana gerek var mı?"

Madam Bovalyn, Elena'yı küçük bir sorguya çekerken bende sessizce oradan uzaklaşıyordum. Sarah'ın üzerinde tuttuğu siyah, düz basma eteğe bakmaya gittim. "Bu sana yakışırdı," diyerek konuşmaya başladığımda, tek kaşını havaya kaldırarak yüzüme bakındı.

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin