II. BÖLÜM YİRMİ ÜÇ

59 8 3
                                    

SZA- Open Arms

Frank'in evinde bir kere daha gündüzü gece ettiğim zamanın içerisindeydim. Üzerimdeki yeşil elbisemle de ne çok anı yaşayacakmışım böyle! Nasıl keyifliyim anlatamam. Benim sakinleşmemi bütün işlerinin önüne koyan bu adama karşı nasıl kızarıp, çocuk gibi hareketler ediyordum bunu da anlatamam. Zira bedenim bile bu ilgiye karşı iltihaplı bir yara gibi yaklaşıyor sürekli tetikte olmam adına beni uyarıyordu.

Evet evet, bizden bahsediyor. Biz. Yirmi bir yıllık yaşamında yanında olan bizlere güvenmek yerine, bu durumu iltihaplı bir yara gibi görmekten çok uzakta davranıyoruz!

Ah şu ikizler...

Frank'in günahına neden girelim ki şimdi? Adamcağız akşama kadar yanımızdan ayrılmadı. Bizi sürekli öptü. Öptü! Hem de dudağımızdan, belki biraz da boynumuzdan... ne fark eder neremizden öptüğü? Bu akşam evine çağırdığı misafirlere baksana hepsini ev hanımı asıl bizmişiz gibi karşılamamızı bile bekliyor!

Evet bu ikizler... kafamın içerisinde tam bir kaos hakimken, büyük ışıltılı salonun; yemek masasında, Frank'in misafirleriyle münakaşa ettiği konulardan uzak kalıyordum. Bu biraz sinir bozucuydu. Kaşlarımı çatmamak elde değildi!

Bir nebze de olsa bu tavrım kafamdaki ikizlerin susmasına yarar sanıyorum, aynı anda Frank'inde elimde tutmuş olduğum su bardağına bakış atmasıyla da kendime gelmiş olabilirdim. Ne oluyordu bana yahu? Oturup ağlayıp, hayattan nefret ettiğim nidaları dört duvar arasında, inim inim inleterek içimi dökmem gerekmiyor muydu, tanrı aşkına. Bana bir şeyler oluyor. Ben. Değişiyorum.

"Arkadaşın pek sevmedi muhabbetimizi, halbuki kurulun düzenlediği akşam yemeğinde çok fazla konuşuyordu. Kimdi o, hah! Anthony ile fikir alışverişine tanık olmuştum."

Bizim hakkımızda konuşuluyor! Biraz olsun toparlayalım kendimizi, tanrı aşkına aklımız nerede bizim!

Ee, bu da soru mu canım! Frank'te tabi!

Bana sevimli bakan bakışları değişiyor, yutkunarak sırtını koltuğa yasladığında da kadehinden koca bir yudum alıyor Frank, Khont'un bana atmış olduğu topu beğenmemiş gibi duruyordu. Pekala, kendine gel Deffy. Masada Khont Jacques, Martin Polo konuk. Biri senatör, diğeri de saygın bir iş adamı.

Bu sebeple tebessüm etmeye çalıştım ama ne kadar becerebildim bilemiyorum, ben sosyal birisi değildim sonuçta. Bozuk bir yarım gülüşle omuz silkerek, "Bildiğim kadarıyla siyasetin yeri dışarıda; halkın nabzını tutan mecliste yapılıyor bayım. Sizi bölmek istemedim," dedim.

Yalancıyız!

"Ah, bize asla saygısızlık yapmış olmazsın küçük hanım. Aksine konuşup, biraz daha yakından tanımak isterim seni. Frank bu üçlü toplantılarımıza hiçbir kızı dahil etmezdi. Senin gibi hanım hanımcık birini görünce de pek ilgimizi çektin doğrusu."

Martin Polo, bıyıklı dudaklarını hareket ettirerek gülümsediğinde yanaklarım kızardı. Ne yapayım yani? Adamın dün akşamdan beri misafiriydim. Yani sizden önce ben misafirdim!

Oturduğum koltukta biraz salınarak, öne yaklaştığımda Frank'e bakıyordum. Uşağı Alfred'in ona gümüş kutuda getirdiği puroya uzanıyordu. Bir şeyler desene be adam!

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin