BÖLÜM YEDİ

89 14 5
                                    


İÇ GIDIKLAYICI İSTEK

Ertesi sabah her şey olağan ilerliyordu. Ben elimdeki süpürgeyle apartmanın ön kapısını tozlardan arındırıyordum. Madam'da kızları sırasıyla odalarından toparlayarak, bahis evine gitmek için onları yola sürüklüyordu.

"Unutma Effy, apartman sana emanet. Polisler buraya gelirse katiyen çatı katının kapısını açtırmayacaksın." Sabahki kahvaltıdan beri işittiğim cümlelerin aynısını bir kere daha dinlediğimde sıkılarak, başımı salladım.

"Merak etmeyin Madam, o iş bende. Bana niçin güvenmiyorsunuz?" Suratımı asarak, çillerle kapanan suratımı yere doğru eğdim. Bu kadının beni salakmışım gibi uyarması canımı sıkıyor.

"Bana bak, Frank'in adamları apartmana girmek isterlerse onlara da izin vermeyeceksin. Bu gece hepimiz bahis evindeyiz. Unutma olur mu çocuğum? Sadece Frank beye hizmet edeceksin."

Madam'ı dinlemiyormuş gibi, "Yüce tanrım! Şu güvercinlere kim ekmek kırıntısı atıyor, Sarah yoksa bu senin işin mi? Şimdi bu pislikleri temizleyene kadar akşam olacak!" diyerek, Ash'in yanında hasır şapkasını ellerinin arasında tutan esmer kıza bakındım.

Kaşlarını çatarak, "Hey! Ekmek kırıntılarını atan ben değildim tamam mı? Ben onlara buğday atıyorum!" dediğinde, yaptığı iş kollarını kabartıyor gibi göz kırpmıştı. Buğdayla beslediğin güvercinlerin avluya pisleyip duruyor ama, ne kadar aptalsın!

"Surat asma Effy, yağmurun yağacağı havanın şu izbe neminden belli! Avlu kendiliğinden pis kokusundan arınacak, mızmızlanma." Elena, Sarah'ı desteklemek adına kızın kolunun arasına girdiğinde bana doğru sesleniyordu. Gerçi ona karşılık çetin bir cevabım olsa da bunu söylemekten vazgeçtim. Dün akşama göre oldukça sevimli ve mutlu görünüyordu.

O sırada, apartmanın içerisinden gelen erkek kalabalığıyla, kızlarla aramızdaki sohbet kesildi. Madam Bovalyn'in boğazını temizleyerek nazik bir baş hareketiyle öne eğildiğinde; "Beyefendiciğim, sizleri burada görmek ne hoş. Biz de tam olarak bahis evine gidiyorduk." diyerek, Jacob'la konuşuyordu. Üzerinde dün akşamdan kalma beyaz kazak vardı.

Koca elini, Elena'nın omzuna uzattığında, kızı çenesinden öptü. "Sana ben eşlik edeyim." Tuhaf bir şekilde, Elena'yı öpen dudakları kızın yüzünde oyalanırken bakışları üzerimde durdu. Gerilmiştim. Çabucak, elimdeki süpürgeyle, apartmanın lobisine girdim.

Bir başka adamın, "Haydi arabalara binin kızlar. Patron gelmeden önce şu ortalığı hazırlayalım," demesiyle, bende başımı merdivenlere kaldırdım.

Tabi ya. Yarıda bıraktığımız bir temizlik işimiz vardı.

Çatı katına çıkmadan önce, elbisemin beline bağladığım bez çantasının içerisine birkaç toz bezi sıkıştırdım. Frank Ray'in uyanık olup olmadığını bilemediğim için kibarca kapısını tıklatarak, kapıyı açmasını bekledim ve açtı da. Çok gecikmedi.

"Müsait misiniz?" Öylesine soruyordum. Kapının önünde daha fazla dikilmemek adına belimdeki bez çantasını işaret ettim. "Temizliği bitireyim."

Frank Ray, üzerindeki beyaz tişört ve salaş şortuyla karşımda duruyordu. İçeri geçmem için bir adım geriye gittiğinde bende ayakkabılarımı çıkararak, içeriye girdim. Onun hizmetinden bilhassa ben sorumluydum. Ne yani, kahvaltısını yapıp yapmadığını da ben mi sormalıydım?

"Aç mısınız? Kahvaltınızı hazırlayabilirim." dediğimde, elimde olmadan ona döndüm. Sanki ben yokmuşum gibi üzerindeki tişörtü kolaylıkla başından sıyırıyordu.

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin