BÖLÜM SEKİZ

76 16 1
                                    

SOME WAY- NAV, THE WEEKND
AROUND ME- METRO BOOMİN, DON TOLIVER

Frank Ray alt dudağını yalayarak, bana bakıyordu. Bir kurt gibi iştahla parlayan bakışlarına anlam veremiyordum. Nedendi? Beni işe almak için bu kadar mı istekliydi? Tanrım, çorba kazanı yine kaynıyor. Karnımda tuhaf bir baskı oluşuyor!

"Yine aynı şey oldu," dedim cılız sesimle. Neredeyse gardımı yere düşürecektim ve... kafamdaki seslerin beni yalnız bıraktıklarını da düşünüyordum.

"Anlamadım?" diyerek, bana doğru bir adım atan Frank Ray'den uzaklaşmak ister gibi, yemek masasının bir ucuna parmaklarımı geçirdim. Sıkı sıkıya tutuyordum onu. Ama aramızdaki mesafeyi giderek azaltan adama da bir şey diyemiyordum.

"Havadan olmalı... uzaklaş benden! Midem bulanıyor, burası çok, çok sıcak!" Titreyerek, kendi bedenimin benden uzaklaşmasına anlam vermeye çalışıyordum.

Frank'in benim aksime kararan bakışlarının arasında gülüşü daha da kafamı bulanıklaştırdı. "Bunun neden olduğunu öğrenmek ister misin?" dedi.

Bu neydi ki sahiden? Korkarak, "Hayır," dedim. Fakat Frank hiçbir şekilde üzerime yaklaşmıyor, bana dokunmuyordu. Sanki birkaç adım mesafeden de üzerimdeki gidişattan memnun gibi, sorumlusu kendisiymiş gibi gülümsüyordu.

"Bu," dediğinde bir parmağı havaya kalktı. Aramızda, eteğimin bel lastiği kısmında durdu. "Tensel çekim. Bedenin haz almak istediğinde seni uyarır." Fısıldıyordu.

Nefesimi tutuyordum. Neredeydi benim kafamdakiler? Konuşmuyorlardı! Hepsi mi Frank'i dinliyordu!

"Daha önce her ne kadar bedeninin bu isteğini görmezden gelmiş olursan ol, her defasında daha fazla acıkırsın. İştahın git gide artar, sıska."

Parmağı, eteğimin üzerinden karnımı deliyor gibiydi. Ne demek istediğini anlayabiliyordum sanırım, bacaklarımın arasında çok tuhaf bir sızlanma vardı, sebebi bu muydu?

"Sebebi bu mu?"

"Bu konuda kendini baskılamayı bırak. Güzel bir kadınsın, kendini hazır hissettiğinde bedenine kulak vermelisin."

Dedikleri yüzünden ilk kez beynimden vurulmanın ne demek olduğunu öğrenmiş oluyordum. Yemin ederim, az önce ne olduysa bu şeyin diline çok yabancıydım!

"İş teklifi düşünmen için yarın sabaha kadar vaktin var." Sıkı bir nefes verdi. Beni ayak parmak uçlarıma kadar kesici bakışlarıyla irdeleyerek, yutkunmasına karşılık bende gözlerimi kapayarak, başımı geriye attım. Mutfaktan çıkmıştı. Fakat ben onu kafamdan çıkaramıyordum!




***

İlk önce banyoya yönelerek elimi yüzümü yıkadım. Soğuk suyla şoka giren al yanaklarım, büyük bir zina hayalinden arınıyordu. Ulu tanrım, neler söylüyordu o öyle? Nasıl bu kadar rahatlıkla, özel hayatıma burnunu sokabiliyordu? Ben de aptal gibi onu dinlemiştim. Aptal ben.

Frank her ne diyorsa yanılıyordu. Duygularımı bastırdığım falan yoktu. Ben sadece zinadan, büyük günahtan kaçıyor, nefsimi terbiye ediyordum. Bu kadar basitti. Asıl ona kızıp, suratına tükürmeliydim! Kendisi hayatını büyük günahkar olarak yaşayabilirdi ama benim gibi sıradan, ahlaklı birinin aklını karıştırmaya nasıl cüret ederdi? Hadsiz adam.

Onu salonda bırakarak, yatak odasına girerek, iki bavulunu da boşaltmaya koyuldum. Dün gece sermiş olduğum nevresimin dağınık olduğu, yerlere doğru serildiği de gözümden kaçmamıştı. Pasaklı adam.

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin