İnsan...
Bir kelime,iki hece ve beş harf...
Bu kadar küçük bir kelime nasıl olabilirde hem kendine hem de çevresine zarar verebilirdi?
Peki insan kendine nasıl zarar verebilirdi?
Duygularını kontrol edemeyerek?
Kıskançlık, öfke ve üzüntü...
Bunlar insanın içinde yer alması gereken duygulardı ama...
Tabi ki her şeyin fazlası zarardı.
Bu duyguların gerektiğinden fazla olmasıyla beraberinde 'pişmanlık'duygusunu getirirdi.
Onların ardından gelen pişmanlık ve keşkeler maalesef hiçbir işe yaramıyordu.Peki ya gidersem pişman olacak mıydım?
Keşke hiç gitmeseydim diyecek miydim?
Henüz gitmeme bir saat vardı ve sanırım ben hayal görmeye başlamıştım.Karşımda kocaman kırık bir saat vardı?
Yavaş adımlarla saate yaklaştım.
Romen rakamlarından oluşan saatte yelkovan ve akrep saat 12.00'yi gösteriyordu ve hareket etmiyorlardı?
Kafamı kaldırıp saati inceledim. Üstünde bazı yazılar yazıyordu?
"Masalın büyüsü saat 12'de bozulur..." Yazıyı okumamla yelkovan ve akrep hareket etmeye başlamıştı.
Korkuyla 1 adım geriye çekildim, tüm sesler birbirine girmiş ve karmakarışık bir ses kalabalığı oluşmuştu!
Etraf değişmeye başlayınca ben de değişmeye başlamıştım.
Ellerim ve vücudum küçülmüştü!
Saatin yansımasında küçüklük halimi görmemle gözlerim iyice açılmış dudaklarım hafif aralanmıştı. Ben nasıl olmuştu da 7 yaşındaki halime dönmüştüm?Arkamı döndüğümde Nalan annemi gördüm. Gülümseyerek baktı ve "Artık bir ailem var Aden!" dediğinde kaşlarımı çattım.
Ve birden Nalan annenin yanında Begüm Hanım ve Anıl bey belirdi. Begüm Hanım o iğrenç gülümsemesi ile bana baktı ve" "Merhaba Nisa!" dediğinde başımı şiddetle iki yana sallamaya başladım. "Hayır! Hayır bu gerçek olamaz?" Bir adım attığında arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Arkamdaki adım seslerinin yanı sıra o iğrenç sesini duydum" Benden kaçışın yok Aden Nisa..."
Bir kez daha bağırdım önümdeki uçurumu görmeyip aşağı yuvarlanmaya başladım. Çığlık çığlığa bağırırken gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. Yumuşak bir yere düştüğümü farkedince gözlerimi açtım.Ayağa kalktığımda önünde iki yol vardı. Sağ tarafta çiçeklerle dolu bir bahçe vardı. Bahçede ise Ahu Hanım ve Can bey?
Gülümseyerek bana bakıyorlardı. Bakışlarını ki sıcaklık yüreğime işlerken sol taraftaki yola baktım.
Dudağının sol tarafı hiç yukarı kırılmış kaşları havada bana bakan Begüm Hanım! Ve duygusuz yüz ifadesiyle bana bakan Anıl bey!?
Kafamda hiç susmak bilmeyen o ses yine konuştu "İki yolda senin için Aden..." Durdum ve etrafıma baktım, bunu söyleyen kimdi?
"İki tarafta seni istiyor kendin için doğruyu seç Aden..." Sustuğunu sanarken konuşmaya devam etti "Unutma bir yol aydınlık bir yol karanlıksa ve sen aydınlığı seçmek istemiyorsan eline bir mum al Aden..." Ses uğdatmaya başlarken kadın sesi duyuldu "Genç bayan?" Ardından tekrar aynı ses "Hanımefendi?"titreyerek kalktığımda beklediğim bankta uyuya kaldığımı fark ettim.
Kan ter içinde kalmış bir biçimde bana seslenen kadına baktığımda kahverengi saçlı bir rengi gözlü kırklı yaşlarında bir kadının başında durduğunu fark ettim.Merak ve endişe dolu bakışlarla"kızım sana ne otobüsü bekliyorsun otobüsün kalkışını 10 dakika var haber vereyim dedim."başımı ağır ağır salladım. Hala gerçekten burda olup olmadığımı sorguluyordum. Rüyalarımın bana anlatmak istediği bir şey olamazdı değil mi?
Çantamın ön yüzünde bir adet peçete aldım anlamındaki tel sildiğimde kadının bana su uzattığını gördüm.
"Kan ter içinde kalmışsın kızım al bir su iç rahatla!"dediğinde gülümsedim hala böyle insanların dünyada var olması çok güzel bir şeydi. Teşekkür edip suya elinden aldım,kapağını açıp suyun yarısını içinde derin bir nefes aldım. Anons yapılıyordu "Konya otobüsü kalkıyor!"yerimden kalktım ve otobüse bindim 3 sıradan cam kenarına yöneldim. Oturdum ve çantamı çıkarıp kucağıma koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Aden
Teen FictionBir intikam uğruna küçük bir kızın hayatının mahvoluşunun hikayesi... Aden... Daha doğmamışken hayatı elinden çalınan küçük kız... Ölü gösterilip bırakıldığı yurtta 7 yılını geçirip sonradan evlatlık alınır... Evlatlık alan aile çok katı ve kötü ins...